Tuesday, May 19, 2015

Film Meydan Okuması # SON, The END, El Fin, Fine, Das Ende

Bir meydan okumanın daha sonuna geldik. 
Başlıkta da yazdığım gibi; SON, The END, El Fin, Fine, Das Ende.

Daha önce de söylemiştim, yoğunluklardan günü gününe yazamadım [En azından şarkı meydan okumasındaki gibi], bu nedenle de çok içime sinmedi. Artık olduğu kadar. Buradan bir kez daha Zihnin Arka Sokakları'na kocaman teşekkürler. Öncülük edip, böyle güzel bir blog aktivitesine ev sahipliği yaptığı için ;)

Gelelim son soruya; 30. Gün: En sevdiğiniz film hangisi?

Kaç gündür o kadar düşündüm, taşındım. Mümkün değil, tek filme indirgeyemiyorum. Daha doğrusu yorumsuz değerlendiremiyorum filmleri. Benim için play/pause/stop tuşları arasında geçen zaman ya da sinemaya gidip, bir bilet alıp, öylece koltuğa kurulup, ekranda "bitti" yazısını görene kadar vakit öldürmek değil ki bütün mesele... O gün kendimi nasıl hissediyordum, yanımda kim vardı, başım mı ağrıyordu, öncesinde/sonrasında mutlu bir haber mi almıştım, aktör/aktris/yönetmen/senarist önceden beğenimi kazanmış kişiler miydi... falan filan. Her biri başlı başına etkileyici unsur :)

Bu soruyu düşünürken, kendi geçmişimi film şeridi gibi gözümün önünden geçirdim. Benden bir kuşak büyük kuzenlerimin etkisiyle gerilim/korku türü ile başlayıp, hayatıma giren her yeni insanla ve her geçen gün değişen beğenimle genişleyen kocaman bir yelpaze. 









Bir zamanlar Testere serisinin müdavimiydim. Nasıl oldu da meydan okuma boyunca değinmedim! Final yapınca, "artık hiç birşey eskisi gibi olmaz" demiştim. [Nitekim öyle de oldu :P] Sonra Fransız, İspanyol Sinemalarıyla tanıştım. İzlediğim bazı filmler sonrası; "artık bir müddet yeni film izleyemem" dediğim olmuştu. Sonra biraz İran Sineması ve çokça yeni nesil Türk Sineması ile haşır neşir oldum. İzlediğimin ertesinde uykularım kaçtığı filmler gördüm. Pazar sabahları erkenden uyanıp mutfak masasına oturup izlediklerimle ilgili bir şeyler yazarak, ancak etkisinden kurtulabildiklerim... "Hayatta gülmek için de sebepler varmış" dedirten Hint Sinemasını da atlamamalıyım. 

Şimdi söyler misiniz, nasıl karar vereyim? :)

En iyisi güzel bir şarkı ile noktalamak. 
Hem Yann Tiersen'sız, Amelie'siz Film Meydan Okuması olur muymuş hiç!? 

Yann Tiersen - Les Jours Tristes

Sunday, May 17, 2015

Film Meydan Okuması # 29

29. Gün: Bir konuda fikrinizin değişmesine yol açan film hangisi?


Şu meydan okuma boyunca hep birilerine torpil geçtiğimin farkındayım. Mert Fırat bu isimlerin başında geliyor. Ama bu soruda gerçekten cevabım olmayı hak eden film; büyük harflerle BAŞKA DİLDE AŞK'tır.

Mert Fırat'ı bu filmde hem senarist, hem oyuncu olarak keşfedişimin ve çok beğenişimin ardından bir dergide röportajına rastlamışım. Orada çok güzel bir şeyden bahsediyordu: "Kişisel değil, toplumsal sorunlarla ilgili filmler yapmak istiyor Fırat. Şimdiye kadar hayattan aldıklarını ona geri vermenin yollarından biri bu. “Aman canım ne olacak, der ve geçer giderseniz bir gün mutlaka döner ve karşınıza çıkar. Her şey tartışılabilir olmalı. Tabulaştırmak çok tehlikeli. Sorunun sorun olduğunu saptayamazsanız çözüm için hiçbir adım atamazsınız. Siz ilk önce onun sorun olduğunu kabul edecek, sonra çözüme yöneleceksiniz.”... Niyetle ilgiliyiz. Dinimizde de böyle. Önemli olan içindeki niyettir. İnsan olmak öyle kolay değil. Daha çok düşünmeli, daha çok araştırmalı, birbirimize daha çok saygı gösterip birbirimizi daha çok umursamalıyız. Farkındalık oluşturmak, varsa yoksa bu."

Üşenmedim ropörtajın orjinalini buldum. Merak edenler şuradan okuyabilir.



Konumuza dönecek olursak; neden bir konu hakkımda fikrim değişti bu filmle?

Birinci nokta; sağır ve dilsiz olan birisi ile kurulabilecek iletişimin aslında o kadar da zor olmadığı yönündeydi. Filmi izleyenler bilirler. Onur [Mert Fırat] kendine öyle mükemmel bir hayat düzeni kurmuştu ki; bu şekilde de mutluydu ve hayatına giren birisini de gayet güzel mutlu edebiliyordu. Yani, marifet tüm duyu organlarının çalışması değil, kalp&beyindeki uyummuş.

İkinci husus ise Zeynep [Saadet Işıl Aksoy] bir çağrı merkezi çalışanıydı ve film boyunca türlü sıkıntılar çekmişti. Toplumumuzda çağrı merkezi operatörleri için algı farklıdır. Oturdukları yerden, sadece telefon ile konuşarak para kazanan insanlar olarak görülürler. Bu film sayesinde operatörlere olan algım değişmişti. 

Ufak bir anımı da paylaşmak isterim. Yeni işim dolayısıyla oryantasyon kapsamında şirketin çağrı merkezini de ziyaret ettik. Sadece bir 20 dakika kadar bir operatör bayanın yanına oturdum, bana da kulaklık verildi. O müşteri şikayetleriyle uğraşırken, ben sadece dinledim. Size samimiyetle söylüyorum, o insanların gün boyu bu kadar şikayet/hakaret/kavga/gürültü'ye maruz kaldıktan sonra herkes gibi hayatlarını sürdürmeleri çok büyük başarı. Hepsini tebrik etmek isterim.

Saturday, May 16, 2015

Film Meydan Okuması # 28

 28. Gün: En güzel film müzikleri hangi filmdeydi sizce.

Ahh işte geldik benim soruma! Neden mi benim sorum? 
Benim özel bir soundtrack listem vardır. Çoğunluğu izlediğim filmlerde, dizilerde denk gelip itina ile toparladıklarım; kimileri ise önce şarkısını keşfedip sonra filmini izlediklerim :) Ve tahmin edersiniz ki bunlar çok fazla. Ama tek bir cevap vermek adına, önce şarkısını keşfedip sonra filmini [hem de epey gecikmeli] seyrettiğim Into the Wild'ı seçiyorum.


Bir özgürlük biyografisi olarak, şurada da bahsetmişim vaktiyle. Açık konuşayım; ben bu filmi izlediğimden bu yana hayatımda çok şey değişti. Herşeyin gerçeğini yaşamanın ne büyük meziyet olduğunu kavramıştım. Aslında çok zor gibi görünse de herkesin ufak dokunuşlarla birşeyleri değiştirip gerçeğe kaçması gayet mümkün. Yeter ki o istek kalplerde bulunsun.

Film müthiş, müzikler en az film kadar müthiş. Eddie Vedder gerçeği ile karşı karşıya kalmak bu olmalı :)







Keyifli tatiller!

Friday, May 15, 2015

Film Meydan Okuması # 26, 27

 26. Gün: Kirli zevkiniz olarak nitelendireceğiniz bir film seçin.

Geldik meydan okumasının en can alıcı sorusuna. 

Bu sene bir furyadır gidiyor. Bir ara kitabını okumayanı dövüyorlardı, çok geçmeden filmi çıktı. Evet, Kocan Kadar Konuş'tan bahsediyorum. 



Normal koşullar altında tabi ki gitmezdim. Sırf günümüzde yaşanan evlilik temalı toplum baskılarını, bir kızın evlenebilmek uğruna ne hallere gelebileceğini mizahi açıdan ele aldığı için izledim. Tam da benim "kızlar film kulübüm" için altın günü tadında bir filmdi.

Beklentim çok çok düşük olduğundan mı bilemem. Ben filmi sevdim. Kaliteli bir yapım olduğunu söyleyemem ama güldürüyor, düşündürüyor. Hele ki kızsanız; filmdeki karakterlere gülerken, eş zamanlı kendi hayatınızdan birşeylerle de bağdaştırıp daha çok gülüyorsunuz. 

Sahiden de etrafta ne kadar "kocası kadar konuşan" kadın var. Belki de böyle bir topluma böyle bir kitap/film gerekiyordu.

27. Gün: En sevdiğiniz klasik film hangisi?

Bu soruyu nasıl cevaplayacağımı anlamamıştım ilk önce. Biraz araştırdım. Klasik [kült] filmler, ünlerini o zamana kadar kullanılmamış çekim tekniklerinden, dönemin politikasını veya tarihi ekrana yansıtışlarından veya efsane kadrolarından alabilirlermiş.

En iyi 100 klasik film vs. gibi listelerde rastlayamadım ama benim en sevdiğim klasik [olduğunu düşündüğüm] film, Psycho'dur.




Thursday, May 14, 2015

Film Meydan Okuması # 22, 23, 24, 25

Bir meydan okuma vardı sanki?

Günü birlik blog yazan afede'den, Meydan Okuma cevaplarını bile 3'erli 4'erli paketler halinde sunan afede'ye dönüşmek... Sanırım, yeni iş-okul-ev üçgeninde ne denli bir savrulma yaşadığım buradan anlaşılabilir.

Vakit kaybetmeden hemmeen cevaplarıma geçeyim.

22. Gün: Sizce en az kıymeti bilinmiş film hangisi?

Biliyorum, meydan okuma boyunca sağlam propagandasını yaptım. Ama bu soru için gönlümden geçen bir cevap var: Onur Ünlü'nün neredeyse tüm filmleri ve dizileri.






Hiçbirinin de yeteri kadar kıymetinin bilindiğini düşünmüyorum. Her birinde ince mizahlar, zekice göndermeler, derinlemesine duygular, sağlam kurgular mevcut olup ve bir o kadar kaliteli yapımlara sahipler. Gelin görün ki; bildiğim kadarıyla maliyetlerini bile karşılayacak hasılat yapmadılar. Üzücü...

23. Gün: En sevdiğiniz film kahramanı hangisi?


İlk aklıma gelen karakteri söylüyorum: Joseph Gordon-Levitt.

Şu surattaki sevimliliğe bakar mısınız!? :) Nasıl sevilmez ki...
Kendisini ilk olarak 500 Days of Summer ile tanımıştım ve filmin genel ambiyansı ile Smiths müziklerini de hesaba katarsak bayılmıştım. Sonrasında izlediğim 50/50 ile iyice perçinleşti, kanser hastasını bile müthiş bir enerjiyle oynuyor. Şurada da bahsetmiştim.

 24. Gün: Favori belgeseliniz?

Vallahi ne yalan söyleyeyim. Ben öyle boş vakitlerinde hep belgesel izleyen Türk'lerden değilim. Zaten televizyon da izlemediğim için özel olarak internetten açıp da belgesel izlediğimi iddia edemem. Çok önce izlediklerim varsa da şu an aklıma gelmiyor :)

 24. Gün: Sevmeyeceğiniz düşünülen ama sevdiğiniz bir film seçin.


Geçen yıl bir Cuma gecesiydi. Bir arkadaşımın önerisiyle gitmiştik X-Men: Days of Future Past'a. Açıkçası ben o kadar aksiyon meraklısı değilimdir, üstelik serinin önceki filmlerini de görmemiştim. Arkadaşımın da son dakika aklına gelmiş olmalı, film başlamadan tereddütle sormuştu, "acaba sever misin ki" diye :) Ama endişelere mahal bırakmayıp beğenmiştim. Hatta en beğendiğim sahne de şu olmuştu:


Hem beğenmiş, hem de çok şaşırmıştım. Çünkü o sıralar Yarım Saat isimli hikayem için soundtrack arayışlarındaydım ve bulduğum parça da Time in a Bottle'dı :)

Sunday, May 10, 2015

Film Meydan Okuması # 19, 20, 21

Merhabalar,

Yine "koş koş koş yarış yarış yarış" (bkz. İsmail Abi'me gönderme) türünde günler geçirdiğimden sebep, 3lü bir cevap yazısıyla karşınızdayım. Ancak, itiraf etmeliyim 3ü de zor sorular :( 

19. Gün: Favori aktörünüz?

Düşündün, taşındım, bir karara varamadım. O kadar çok beğendiğim aktör varmış ki :) Sanki birini yazsam, diğerlerine haksızlık edecekmişim gibime geliyor. Halbuki bu bir blog meydan okuması değil mi? Tutup da tüm aktörler gelip burayı okuyup, bana darılmayacaklar ya :) 

Çocukluğumdan büyümeme doğru sıraladım, top 4 aktörümü [2'si adaş :)]:



Daha önce de dile getirdiğim gibi; tabi ki ilk sırada Anthony Hopkins. Lise/üniversite çağlarıma gelince Ryan Gosling ve Ryan Reynolds ikilisiyle yollarımız kesişti. İkisini de çok beğenirim. Tarifi pek mümkün değil, hangi filmleri denk gelse bayılarak izlerim. Gelelim sonuncu favorim; Alican Yücesoy. Sanırım pek tanıyan yoktur. Kendisi, Şubat dizisi ile gönlümü kazanmış, tiyatro kökenli bir oyuncudur. Başka dizilerde de oynamış sonrasında. Ama ben onu Şubat ile keşfettim, Şubat ile sevdim. Bu yüzden de özellikle diziden bir görsel ekledim. 

Zaten sadece 1 sezon sürebilmişti Şubat :( Galiba bir tek ben izlemişimdir, bu kadar ayıla bayıla. Haftalık planımı diziye göre ayarladığım bir dönemim bile vardı. O sıralar annem İstanbul'a gelmişti, beni full konsantre tv'den bir dizi izler görünce, epey meraklanmıştı. Kadıncağız, diğer kuzenlerime filan soruyormuş, Şubat diye bir dizi varmış, siz de izliyor musunuz diye :) 


20. Gün: Favori aktrisiniz?

Bu soruyla ilgili komik bir anım var. Bir arkadaş evi gezmesinde filmlerden muhabbet ediyoruz. Şu an ismini hatırlayamadığım bir aktristen bahis açıldı. Kim olduğuna dair fikrim yoktu. Ben aktrisleri pek tanımam ki, aktörleri dikkatli izliyorum, onları detaylı tanıyorum demiştim. Hakkaten de durum bu şekilde. Düşündüm taşındım... Hafızam beni, çocukluğum Türk filmlerine götürebildi. Tam da Hülya Koçyiğit&Tarık Akan'ın oynadıklarına :)




21. Gün: Sizce en çok abartılan film hangisi?

Bu cevapta da zorlandım. Çünkü abartılıp tamamen fiyasko çıkmış olan bir film mi söylemeliyiz, yoksa abartılan ama hakkını da veren türden mi?

Abartılan ancak güzel olduğunu düşündüğüm bir örnek sunacağım: Titanic

Aman Allahım, ne çok konuşulmuştu bu film! Gitmeyen görmeyen, adeta dışlanır konuma gelmişti. Sahneleri, şarkısını ezberlemeler filan... Nitekim güzel filmdi, diyecek lafım yok. Ben bile o dönemler Almanca bilmememe rağmen [sonrasında öğrendiğim çat pat Almanca'yı da unuttum :D], kablo tv'de bir Alman kanalında denk gelip, pekiştirmek adına onu da izlemiştim :)



Friday, May 8, 2015

Film Meydan Okuması # 16, 17, 18

Merhabalar, ben geldim!

Pek sevdiğim, değer verdiğim filmli meydan okumayı mecburen aksattım :/ Neden mi?
Bu aralar; gündüzleri nefes almamacasına çalışıp, akşamları ya okuldayım ya da yorgunluk ve baş ağrısından eve girer girmez bir yerlere serilme modundayım. 

Ama bugün blogların başına geçeyim, eksiklerimi tamamlayım dedim. 3 kötü haber aldım :( İlki meydan okumalarımızın başlatıcısı sevgili Zihin'in acı kaybı, ikincisi maalesef vefat haberi ile keşfettiğim Cihan'ın Bahçesi blogunun sahibi Cihan Hanım'ın vefatı, diğeri de başka bir blog sahibinin babasının ciddi bir rahatsızlık geçirmekte olduğu.

Allah geride kalanlara sabır, vefat edenlere rahmet ve tüm hastalara da acil şifalar versin. Ölüm kaçınılmaz son olduğu gibi yaşamak da boynumuzun borcu. İnsan ne diyeceğini bilemiyor böyle durumlarda. Sadece dua etmek elimizden gelen. Bir de kaldığımız yerden devam edebilmek...

16. Gün: Bu sene şimdiye kadar izlediğiniz en iyi film hangisi?

Açıkçası bu sene çok yoğun başladı ve katlanarak devam ediyor. Dolayısıyla film izlemeye pek vaktim olmuyor. [Başka uğraşlarıma kalmadığı gibi!] Ama bu esnada da gözüm, gönlüm mahrum kalmasın diyerekten; yıllar sonra dizi izlemeye başladım. Yolda, okulda, bir yerlerde, her fırsatta izlediğim 2 müthiş dizim var. Şimdilik spoiler vermiyorum. Meydan okuma bitiminde bahsetmeyi düşünüyorum.

Sanırım bu seneki favori filmin, yılın ilk günü izlediğim ve şurada bahsettiğim Hayat Güzeldir. 



97 İtalyan yapımı. Yönetmenliğini, senaryosunu ve başrol oyunculuğunu Roberto Benigni üstlenmiş. Film, iki kısımdan oluşuyor. İlki, 1939 İtalyası'nda geçen Chaplin yapımlarını andıran hoş bir romantik komedi. Diğer kısımda ise, İkinci Dünya Savaşı sürecinde yaşanan Yahudi Soykırımı ve kamplarda geçen yaşantı anlatılıyor.. Bolca gülümseme ve kahkaha içeren, aynı zamanda da oldukça duygusal bir yapım. Birbirine bu kadar zıt içeriklerin hepsi bir arada nasıl olur, demeyin. İzleyince hak vereceğinizi düşünüyorum.

Hayattaki tüm olumsuzlukların, başarısızlıkların, yenilgilerin; [şayet istenirse] bir şekilde avantaja ve keyif unsuruna dönüştürülebileceğinin, herşeye rağmen "Hayat Güzeldir" denilebileceğinin kanıtıdır, bu film. 

Her halde üzerinden yıllar geçse de hep çok güzel anımsayacağım filmlerden biridir.

17. Gün: Geçen sene izlediğiniz en iyi film hangisi?

Hafızamı kurcaladığım ve 2 film buldum geçen seneden. İkisi de izledikten sonra "çok geç kalmışım" dediğim filmler kategorisinden; Leon: The Professional ve The Darjeeling Limited.








Başım zonklamaya başlıyor hafiften. Uzun uzun anlatamayacağım ama şunu söyleyebilirm:Çok sevilen filmlerden bahsetmesi zordur ama bir şekilde izledikten sonra ikisinden de bahsetmişim, ilgilenenler linklerden bakabilir. Şu an yazarken bile gözümün önünden sahneler geçiyor. Leon, rastladığım en güzel sonlardan birine sahipti. [Shape of My Hearth'ın yakışabileceği tarzda bir son.]. Darjeeling ise mükemmel bir yol filmi. Sırf şu müthiş şarkısı, "Where do you go to my lovely" için izlemeye değer :) 



18. Gün: Sizi hayal kırıklığına uğratan film hangisiydi?

1. gün sorusu ile aynı cevabı vermeyi uygun buldum: Erkek Tarafı!

Monday, May 4, 2015

Film Meydan Okuması # 15

15. Gün: En sevdiğiniz bilim kurgu hangisi?

Cevabı şııpp diye aklıma gelen, hele ki daha önceden blogumda bahsettiğim bir film ise o kadar mutlu oluyorum ki :) Adeta ansızın misafir geldiğinde evde hazır yemeği olan bir ev hanımı, yahut ertesi gün teslim etmesi gereken ödevini geçen haftadan bitirmiş bir öğrenci gibi hissediyorum kendimi. [Örnekler pek tutarsız oldu ya neyse.]

Gelelim cevabıma: Gravity/Yerçekimi.





Yönetmenliğini Alfonso Cuarón üstlenmiş, George Clooney ile Sandra Bullock oynamıştı hatırlarsanız. Şurada da bahsetmişim. Şimdi tekrar okuyunca bayaa güldüm. Adeta pembe dizi gibi anlatmışım :) İnsanın fikirleri ve olaylara bakış açısı her geçen gün değişiyor, demek ki...

İyi haftalar olsun.

Sunday, May 3, 2015

Film Meydan Okuması # 14

14. Gün: En sevdiğiniz film repliği hangisi?

Meydan okumada en zorlandığım nokta, cevap bulmak değil de hangisini seçeceğime karar vermek. Size de öyle oluyor mu?

Bu yüzden aklıma ilk geleni (hatta hiç çıkmayanı) yazıyorum.

O unutulmaz filmdeki [bkz. Sen Aydınlatırsın Geceyi] Dündar-Cemal [nam-ı diğer; İsmail Abi-Mecnun] diyalogunda geçer:

"Eninde sonunda ölecek olan birisinin, bu dünyanın derdini çözmesine imkan yok."




Keyifli pazarlar!

Saturday, May 2, 2015

Film Meydan Okuması # 13

13. Gün: En sevdiğiniz kitap uyarlaması sizce hangisi?

Pek tabi ben de kitap uyarlaması filmleri sevmem. Çünkü hep hayal kırıklığına uğramışımdır. Aklımda kurguladığım olayları da kişileri de ekranda bulamam. Ta ki bir tanesi oldukça başarılıydı: Ölü Ozanlar Derneği!



Hatta itiraf etmeliyim, kitabından bile daha çok keyif almıştım izlerken. Rahmetli Robin Williams'in payı büyüktür.


Öğrenci kadrosu da gayet sağlamdı. Zaten birçoğunun büyüklük hallerini farklı yapımlarda da görmüşüzdür. Buradan Play Again Elif'e topu atıyorum. Yukarıdaki fotoğraftaki sürpriz karakteri bulunuz ;) [Eminim izlemişsindir ya da izlemediysen bile karakteri bulunca iddia ediyorum hemen seyredeceksin :P]

Friday, May 1, 2015

Film Meydan Okuması # 10, 11, 12

Yine bir çoklu meydan okuma yazısından merhaba!

10. Gün: En sevdiğiniz yönetmen kim?

Bu soruda direk Türk'lere torpil geçeceğim. Cevabım: Onur Ünlü.


Bir önceki sorumun cevabı da Leyla ile Mecnun olduğu için değil sadece. İzlediğim her yapımı başka bir hücreme dokunduğu için, başka bir duyumu çalıştırdığı için, kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri bangır bangır söylediği için, Beş Şehir ile hiç dinlemeyene Ahmet Kaya dinletebildiği için, Sen Aydınlatırsın Geceyi ile hiç okumayana şiir okutabildiği için, İtirazım Var ile insanı farklı düşüncelere sevk edip uykusundan edebildiği için...



11. Gün: En sevdiğiniz sinema salonu hangisi?

Tabi ki; Feriye <3



Buraya ilk defa üniversitedeyken gitmiştim, Million Dollar Baby filmini görmeye. Özellikle ahşap tavan ve doğal havasından dolayı vurulmuştum. Geçtiğimiz yıllarda restorasyondan geçmiş. Tamam, yenilenme iyi hoş da orjinal havasını biraz bozduğunu düşünüyorum. 

Geçen yıl, İstanbul Film Festivali kapsamında May in Summer filmi için bir kez daha gittim. Yönetmeni Cherien Dabis de söyleşiye gelmiş meğer, film öncesi haberim yoktu. Kadın ile lavaboda tanışma fırsatım olmuştu. Aman Allah'ım bu ne doğallık, tatlılık öyle. Hem filmi çok beğenmiştim, hem de Dabis'in mütevaziliğine hayran kalmıştım.



Bu sinemanın hemen yanı başında harika bir kafe/restoran da var. Henüz gitme fırsatım olmadı ama fotoğraflarını görünce bile insanın içi açılıyor. İstanbul/Ortaköy taraflarına yolu düşenlere tavsiyedir ;)

12. Gün: En sevdiğiniz animasyon/çizgi film hangisi?

Açıkçası ben pek animasyon düşkünü değilmişim, soruyu görünce farkettim :) Fakat en son izlediğim ve o günün koşulları itibariyle mideme kramplar girmesine rağmen çok beğendiğim: Ice Age4 - Kıtalar Ayrılıyor var. [Şimdi yazarken farkettim, ismi de ne manidarmış!]


Bir de bana çocukluk dönemlerimi hatırlatan iki güzellik: Tavuklar Firarda ve Toy Story de eklemeliyim.



Ve tabi söz konusu çizgi film ise Cedric'i anmamak olmaz <3


"8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok karmaşık oluyor."