Wednesday, January 25, 2017

La La Land | Acabalar, Keşkeler, Belkiler


Haftasonu La La Land’i (Aşıklar Şehri) izledim ya da dinledim desem, daha mı doğru olurdu? ;)

“Altın Küre (Oscar) ödüllerine damgayı vuran film” olarak çokça anılsa da, Ryan Gosling’in yer alması benim için birincil izlenme sebebiydi. Bu adamda değişik bir enerji var. Şimdiye kadar hangi rolde oynarsa oynasın, her filminde hayranlığım bir miktar daha artmış, mutlu olmuşumdur. Keza, La la land da öyle. Kafamda hala güzel melodiler, dans ederken çıkardıkları tık tık topuk sesleri ve yüzümde anlamsız bir gülümseme ile dolaşıyorum.

Bu yazının asıl amacı filmi tanıtmak ya da Gosling’i övmek olmayacak. (Zaten yeterince övmüş olabilirim :) Eminim, her yerde çok fazla özet bilgi mevcuttur. Benim özellikle konuşmak istediğim; filmin sonlarına doğru bir kısım vardı. [Spoiler vermeden anlatmaya çalışacağım.] Ana karakterlerin hayatlarında vermiş oldukları bazı kararlar var ve bu kararlar doğrultusunda ciddi değişimler gerçekleşiyor. Bu kısımda, Kelebek Etkisi misali bir noktada alınan farklı karar, zincirleme şeklinde hayatlarının geri kalanını etkiliyor.

En beğendiğim kısımlardan biri burasıydı. Sanırım film devam ederken, bir yandan da kendi hayatım özelinde empati kurdum, bu yüzden daha etkileyici geldi. Sizde de olur mu? Durup dururken, “verdiğiniz kararların aksini verseniz, hayatınız nasıl şekillenirdi”yi düşünür müsünüz? Mesela, bu sabah nerede uyanırdınız? Kime “günaydın” derdiniz, işe nasıl giderdiniz, işe mi giderdiniz yoksa tüm gün evde mi otururdunuz? O zaman neyin hayalini kurardınız, en çok neyi arzulardınız? Daha mı fazla mutlu olurdunuz ya da çevrenizdekileri mi mutlu ederdiniz? Sorular çok fazla, cevaplar hep boş. Belki de fazla düşünmemek lazım. Seçtiğimiz yol, hangi yol olursa olsun; orda ilerlemek lazım durmadan, geriye bakmadan.

Özetle, pek tatlı film, müzikal. Mükemmel kurgu beklemeyin. Güzel müzikler eşliğinde kafanızı dinlendirmek, kendinizi dinlemek, “vazgeçmeme”nin nasıl büyük faydaları olduğunu görmek, bir de pembeli-lilalı-morlu mükemmel gün batımlarını izlemek ve tabi Gosling için gidin. 💕

Bu gün batımı da benden olsun. 



Şu “vazgeçmeme” konusu. Öyle mühim ki… Ne diyordu şarkıda: 


Hayat denen bu sahneden bir rol seçip ilerle 
Beğenmezsen bi yerde darılmak yok devam et 
Kader benim diyorsan değiştir istiyorsan 
Oturmuş bekliyorsan acınmak yok gocunmak yok 
Alınmak yok devam et 
Kendin oldun zengin oldun 
Sen kim oldun bu oyunda 
Bencil oldun anladın durumu 
Yalnızlık sonunda

Tuesday, January 10, 2017

Karlar düşer, düşer, düşer...

"Karlar düşer, düşer, düşer ağlarım" demişler. O zamanlar nasıl bir ruh haliyle yazdılar/söylediler bilmiyorum. Muhtemelen sevgiliden yeni ayrılınmış, akabinde gelen kar yağışı da söz yazarını ağlamaya sevk etmiş olabilir.



Günlerdir karların ciddi şekilde düşmekte olduğu İstanbul'dan sesleniyorum; karlar düştükçe ağlamak [günümüzdeki karşılığı: durmadan söylenmek, meteorolojiden gelen uyarıları tekrarlamak, kapanan yollar ve trafikle ilgili kehanetlerde bulunmak] yerine yapılacak çok güzel aktiviteler mevcut :)

Öncelikle şunu belirteyim; yollarda rezillik çekmek, mahsur kalmak (işe/okula gidememek) dışında kar yağışından çok mutlu olurum. Tabi bu memnuniyette, üniversiteye kadar hiç kar yağmayan bir şehirde yaşamamın da etkisi büyüktür. Öyle ki; hususi olarak "kar görme" etkinlikleri düzenlerdik. 

Dönelim aktivitelere...

  • Kitap kurtları, çoktan pijamaları battaniyeleri çekip, bir kitaba gömülmüşlerdir. Bir yandan sıcak bişeyler içip, bir yandan lapa lapa yağan karı seyre dalmışlardır. Bir su içene, bir de kitap okuyana yılan bile dokunmazmış. Onları orada bırakalım.
  • Tercihini filmden yana kullananlar için çok güzel karlı, korkulu, gerilimli filmler var. Mesela; 1982 yapımı bilim-kurgu, gerilim, korku türünde The Thing (Şey), müthiş bir mücadele örneğini anlatan The Way Back (Özgürlük Yolu), benim için yeri çok büyük olan Into the Wild (Gerçeğe Kaçış), Reha Erdem'in Türk sinemasına armağanı Kosmos, çok sağlam bir kült yapım olan Fargo, garip/tatlı bir aşk hikayesi Sil Baştan. Hala izlemediyseniz mutlaka izlemeniz gereken filmlerden. 
  • Kitap da film de istemiyorum diyenler mutfağa :) Bence karlı havada taze pişmiş kek ve çay müthiş gidiyor! Ve tabi sohbet...
  • "Keki fazla kaçırdık, evde hareketsiz kaldık, kilo alacağız" diyenler için ise; son zamanlardaki favori ev sporumu öneriyorum: Leslie Sansone ile Walk at Homehttps://www.youtube.com/watch?v=DYuw4f1c4xs

"Hiç birini de yapmak istemiyorum" diyenler, şu şarkıyı dinlesinler. Video klibini ilk kez seyrediyorum 💓💓💓 Sheeran'ın kendi hayatından kesitlermiş ❤👍



Ed Sheeran - Photograph

NOT: Hava çok soğuk. Dışarıda çalışmak zorunda olanlar, evsizler ve sokak hayvanlarına Allah yardımcı olsun. Duyarlı olalım, sahip olduklarımızın değerini bilelim. Şikayet hiç bir şeye çözüm değil. Sevgiler ;) 

Saturday, December 31, 2016

2016'yı Nasıl Bilirdiniz?


Instagram - 2016 Best Nine


Bu yılın son yazısından merhaba, 

Sizin 2016’nız nasıl geçti bilmiyorum da benimki epey bir değişikti. Değişik betimlemesi herkeste farklı manalar çağrıştırabilir. Ben daha çok tarif etmeye gücümün yetmediği haller için kullanıyorum. Zor yıldı 2016. Hem millet olarak, hem kişisel. Detaylara şimdilik girmeyeceğim. Belki başka yazıya. Yukarıya eklediğim kolaj, bu yıl dahil olduğum Intagram mecrasındaki en beğenilen 9 fotoğrafımmış. Belki özet bilgi verebilir.

Kapanış yazım için uzun zaman önce yapmayı planlayıp, bir türlü yazamadığım Ruhsuz Atmaca tarafından mimlendiğim “Nasıl Bilirdiniz?”i seçtim. Böylece, hem sözümü geç de olsa (bkz. Tam 1 yıl) tutmuş, hem de pek değerli blog komşularıma da birer selam göndermiş olayım.

Huzurlu, mutlu, sağlıklı bir 2017 olsun efenim. Sevgiler, saygılar...


***

İlk blogumu saymazsak, yaklaşık 4 senedir blog yazıyorum. Yazma ve takip etme seyrimde ciddi değişmeler oldu. Hem çalıştığım işyerlerinin atmosferi, hem okul temposu, hem de ruh halim açısından. Başta kendi blogum olmak üzere, ihmal ettiğim tüm bloglardan özür dilerim. Bu yüzden de aşağıdaki listeyi, 2 kısıma ayırıyorum. İlk kısım yakinen tanıdığım ve blog dışında da bir şekilde samimiyeti ilerletip dost olduğum blog sahipleri. İkinci kısım ise yakınlarda takibe aldığım/tanıştığım ve henüz derinlemesine fikrim olmadığı bloglar. Unuttuğum/atladığım blog komşularım var ise onları da yakın zamanda eklemeyi umuyorum.

Bazı insanlarla nasıl tanıştığınızı hatırlamazsınız. Sanki her zaman hayatınızın bir parçasıymış gibidirler. Ruhsuz Atmaca da benim için böyle. Her kesimden insanı tek potada buluşturan merkezi bir blog, dost, sırdaş, akıl hocası, akademisyen olma yolunda bir öğrenci, mütevazi kişilik, yüzünü eskitme endişesiyle kendini herkeslerden gizleyen, bazen çok karamsar, bazen deli dolu, her zaman çok değerli, her zaman Atmaca, Rize’nin Atmacası. Blog aleminde ve hayatımda her zaman var olmasını istediğim güzel insan.

2 güzel kız annesi, Niğdeli öğretmen, çok yönlü kişilik, bazen dostum, bazen ablam, bazen dert ortağım. Bir Google aramasının bana kazandırdığı en değerli veri :) Kendisiyle tanışmamız ve sonrası gerçekten ilginç. Bu kadar merak uyandırdığıma göre kısaca bahsedeyim. Yaklaşık 3,5-4 yıl önce Nazan Bekiroğlu’nun İsimle Ateş Arasında’sını okumuş, aşırı duygu yüklemesi yaşamıştım. Acaba benim gibi düşünen başkaları da var mı, niyetine yaptığım arama bizi buluşturdu. O günden beri de iletişimimiz hiç kopmadı, inşallah kopmaz da.

Meydan Okuma’ların kitaplısı sayesinde tanıştığım, iyi ki tanıştığım Ankaralı güzel insan. Kültürel birikimini nasıl ifade edeceğimi bilemediğim, emektar yazıların sahibi, en güzel şarkıların babası, en sağlam filmlerin abisi, en anlamlı kitapların yakın arkadaşı, başım sıkıştığında başvurduğum, güzel bir “şey”e rastladığımda hemen Zihin’e söylemeliyim telaşına düştüğüm, pek değerli blog komşum, dostum. Hep var olsun, hep yazılar yazsın.

Zihin’in meydan okumaları sırasında tanıştığım bir diğer güzel insan. Yorumları sayesinde ortak noktalarımızı keşfettiğimiz, blogunu yeniden açmasıyla da iyice pekiştirdiğimiz canım komşum. Deli dolu, doğa aşığı, fotoğraf-ilim-bilim meraklısı, bilgili, görgülü, düşünceli, bir çok kedinin annesi, esrarengiz kişilik. Bir gün Kadıköy sokaklarında kaybola kaybola dolandıktan sonra, REXX’te film izleme planımız var. Benden hatırlatması :)

Her ne kadar artık (benim gibi) pek yazmasa da güzel yazan, keyifli yazan, bloguna adım atar atmaz insanı mutlu eden, tatlı dilli, kocaman kalpli, gönlü İstanbul’da bir Ankaralı, Ankara’ya renk katan bir tatlı minik kuşun annesi, instagram sayesinde daha bir samimileştiğimiz, pek becerikli, hayallerinin peşinde koşması gereken, pek değerli bir Terazi, hiç görmediğim kalben dostum.

Güzel tasarımların sahibi, güzel bilgilerin paylaşımcısı, kısacası güzel olan her şeyden bir parça, pek değerli insan, süper anne.

Seyhan'dan Hayata Dair Güzellikler:
Başlık o kadar açıklayıcı ki :) Güzel şeyler yazan, güzel kalpli hayat blogu.

Blog aleminin muhtarı :) Kimseyi takip listesine almadan, nasıl olur da unutmaz, ihmal etmez asla çözemediğim, emektar, emeğe saygılı, güzel şeylerin destekçisi, her zaman her yerde varlığını hissettiren güzel insan, yazar kişilik.

Türk bloggerların Almanya şubesi, en yakınımızdakilerden daha yakın, canımız, Ahu Kızımız.

Kitap kitap kitap, yine tekrar kitap kitap kitap :) Aile blogu, eşi MRW ile kitapları yazan, kitaplaşmış çift, pek tatlı minnak (bence artık büyüdü gerçi :)) Ayaz’ın babası, beyazdan daha beyaz, saf, temiz kalpli, değerli insan, ha bir de o da AFD, kısaltmalar rakibim :)

Spor aşığı, fit, mutlu anne. Durup dururken aklıma spor düşüren, spor kadar sevdiğim, insanlara sporu sevdiren, spor salonlarıyla sınırlı kalmadan da spor yapılabileceğini, sağlıklı olunabileceğini açıklama gayesinde, değerli insan.

Kitap, film, müzik meraklısı değerli insan. Kendisiyle samimiyetimiz instagram sayesinde pekişmiştir, daha da pekişeceğini umduğum güzel kalpli kişilik.

Film film film, again film film film :) Pek sevdiğim bol filmli, sempatik blogger. Son yazısına göre, artık FilmLoverss’ta yazmakta, bloga da yazsın, hep yazsın, başarıları daim olsun.

İsmi çok güldüren, yazıları umutlandıran, sevgi dolu, sempatik kişilik.

***

Yeniler:

Turgay Aksoy
Merve Uzel
Özlem
Kayra

En Yeniler ise geçen hafta yapılan, kimseyi tanımamama ve başka programım olmasına rağmen, "Ben Ruhsuz Atmaca'nın bir yakınıyım" diyerek katıldığım İstanbul Blogger'lar etkinliğinde tanıştığım çiçeği burnunda blog komşularım:


***

Bir de kapanış şarkısı armağan etmek lazım. Küçükken çok inandığınız her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle.

Pinhani - Beni Sen İnandır

***


Küçükken çok inanmıştım 

Eğer çok istersen 
Her şey mümkün 
İnanmak zor değil 
Hikayem senle başlardı 
Senle devam etsin 
Beni seni inandır

Sunday, November 20, 2016

Zaman... Sizce?

Merhabalar!

Afede yine terk etti buraları diyenler için: "Aslında içimden çokça konuşup, anlatıyorum blog'a yazar gibi. Ama bir türlü başına geçip somut hale geçiremiyordum. İşte geldim. Yazmaya, anlatmaya, sohbet etmeye..."



Bu aralar aklımda tek bir kelime dönüp duruyor: ZAMAN. Ne kadar ortak bir kelime değil mi? Yoldan rastgele birilerini çevirsek "zaman"ı sorsak, eminim anlatacak çok şeyi vardır. Keza, yazarlar, şairler, herkes ne çok bahseder zamandan. Kimine göre; her şeyin ilacı, çok çabuk akıp giden bir şey, bazı yaraları daha da kuvvetlendiren, bazılarını ise söndüren, birilerini ayıran, başka birilerini kavuşturan... Bu tabirleri saymakla bitmez.


Bana göre "zaman"ın en önemli özelliği, çok iyi bir öğretmen olması. Hem de kuvvetli ispatlarla dersini kavratan bir öğretmen. Her öğrencisi için ayrı özen gösterip, her şeyi öğreten bir öğretmen. Yanlışın, doğrunun, iyinin, kötünün, neden olduğunu ya da olmadığını bir gün mutlaka ispat ederek öğretir zaman. Bu "bir gün"e kadar, belki tüm yaprakları dökse de gelir. Zaman bu bilinmez, er ya da geç.

Peki, sizce zaman nedir?

***

Zaman; güzellikler için, mutluluk için, sevgi için eşlik etsin herkese. Dökülen yaprakların yerine yenilerini yeşertmek için... 💓 

Mutlu pazarlar! 


Pink Floyd - Time


***

NOT: Fotoğraf, bu yazki Karadeniz çekimlerimden, Sinop - Hamsilos Fiyordu. Aslında yemyeşil, müthiş bir yer. Fakat nasıl oldu da bu kareyi yakalamışım bilemiyorum. Belki de bu tarz bir yazıya eşlik etmesi için :) 

Fotoğraf paylaşımlarımı artık a_fe_de instagram hesabımdan yapıyorum. İlgilenenlere duyurulur ;)

Thursday, October 6, 2016

İmece Meydan Okuması # 10. Gün

Meydan Okuma'nın son sorusu, en hassas sorusu:

"Size ilham veren birisi."

Birinden, birilerinden ilham alabilmek, çok büyük şanstır. İnsana günlük hayatında da, yeni kararlar alırken de kolaylık, ferahlık sağlar.


Ben bir çok kişiden ilham almışımdır şimdiye kadar. İlk başta ailem, bazı ünlüler, bazı ünsüzler. Özellikle iki grup insan var; ilham aldığım, hayranlık duyduğum. 

Birincisi, yaptığı iş ne olursa olsun, o işin hakkını veren, hem kendini hem etrafındakileri memnun edenler. Bir örnek vermem gerekirse, önceki çalıştığım işyerinin kantininde çalışan abimiz. Dünyanın en güzel tostlarını yapar ve en güzel biçimde servis ederdi. Öyle güzel ifadesi vardı ki, işini çok severek yaptığı tostun lezzetinden belli olurdu. İşten ayrılacağım gün son kez tost yemeye gittim, tadı hala damağımdadır.

İkinci grup, hayatında çok fazla olumsuzluk olmasına rağmen mutlu olmayı başarabilenler. Mutluluk dış etmenlere bağlı mıdır, yoksa sadece içten gelen bir duygu mudur? Bu yaz biriyle tanıştım. Çok mutlu, çok güzel gülen bir hanım. İçimden, dünyanın en mutlu insanıdır herhalde, diye geçirdim. Ertesi gün sohbet ederken hayatına dair bir şeyler anlattı. İnanamadım. Eften püften şeyleri problemden saydığımı farkettim, utandım. O günden sonra abla-kardeş olduk zaten. Mutluluk söz konusu olunca ilham aldığım kişidir.

Güzel insanlar, örnekler hep çoğalsın etrafımızda ;)

***

Fotoğraf: Üsküdar Sahil / afede


The Eagles - Hotel California

Tuesday, October 4, 2016

İmece Meydan Okuması # 9. Gün


"Birini hatırlatan şarkı seçiniz."

Düşünüyorum da hangi şarkı birini hatırlatmıyor ki... Zaten bu yüzden özel anlam yükleyip, sevmez miyiz şarkıları? Bazılarını birileri yüzünden çok dinleriz, bazılarına ise birilerini hatırlattığı için küseriz. Aslında böyle yapmamalı belki de. Sonuçta, şarkının günahı yok. Zaten farkında bile değil biriyle eşleştirildiğinin. Neyse... Akşam akşam bu kadar felsefe yeter :) Şarkımı aşağıya bırakıp gidiyorum.

İyi geceler.

Monday, October 3, 2016

İmece Meydan Okuması # 8. Gün



"Bu hafta başınıza gelen en iyi şey nedir?"

Bu haftayı pas geçsek de geçtiğimiz yılın bu haftasına dönsek :)

Geçen yıl bu zamanların 2 gün öncesi, ailemize minik bir melek katılmıştı. Zaten son bir yıldır hayatlarımız ona endeksli şekilde devam ediyor. 

Neredeyse büyümesinin tüm evrelerine şahit olabiliyorum. Bu bile bir şükür gerekçesi benim için. Bundan 1 yıl önce, sadece ağlayan, beslenen, uyuyan, uyanan sonra tekrar ağlayan bol gazlı bir bebekti. Şimdi yavaş yavaş birey olma yolunda. Kendi içsel faaliyetlerini çözünce, bir şeyler öğrenmeye ve insan ilişkilerine başladı. Zaten en keyifli kısmı burası. Mesela, sohbete karışmak (şimdiden bolca anlatacak lafı var) ve hatta akabinde Susss! işareti yapıp insanları susturmak, taklit yapmak (öksürük, garip sesler), yemek ve başkalarına yedirmek, telefon tablet ve bilumum elektronik cihazlara saldırmak, şayet telefon yoksa etrafındaki her hangi bir şeyi kulağına götürüp telefon açığını kapatmak, şarkı dinlemek (şimdiden bir müzik listesi mevcut) ve duygusal parçalar dahil oynamak... gibi gibi. Güzel şeyler :) 

Sadece bu hafta değil, son 1 yıldır başıma gelen en güzel şey. İyi ki doğmuş!


Sunday, October 2, 2016

İmece Meydan Okuması # 5. & 6. & 7. Gün

5. Gün: "Size ilham veren şarkı."



Bu soru için 2 şarkım var. Biri Fleetwood Mac'in Go Your Own Way'i. Sadece başlangıç ritmi ve şarkının adı bile yetiyor. Çalmaya başladığı an aklımda ne varsa uçup gidiyor, yerine sadece huzur kalıyor. Ben bu şarkıdan ilham alıp, hayatımla ilgili önemli bir değişiklik kararı aldım bu yaz. Hala da tek gün olsun, pişmanlık yaşamadım :)

Bir diğeri de özellikle sözlerinden ilham aldığım: The Smiths - Please Please Please Let Me Get What I Want. Bir şeyleri çok istediğim zaman, yeni bir yola çıkıyorsam dua niyetine dinliyorum. Sözleri şuraya yazıyorum:

Good times for a change.
-bir değişimin tam zamanı
See the luck I've had, can make a good man turn bad.
-görüyorsun ki bendeki bu şans iyi bir adamı kötü birine dönüştürebilir
So please please please let me, let me, let me, let me get what I want, this time
-lütfen, lütfen, izin ver de bu kez istediğimi elde edebileyim

I haven't had a dream in a long time.
-uzun süredir rüya görmedim
See the life I've had, can make a good man bad.
-görüyorsun ki hayatım, iyi bir adamı kötüye dönüştürebilir
So, for once in my life, let me get what I want,
-hayatımda bir kez olsun, istediğimi elde etmeme izin ver
Lord knows it would be the first time,
-tanrı biliyor ya bu ilk kez oluyor
Lord knows it would be the first time.
-tanrı biliyor ya bu ilk kez başıma geliyor


6. Gün: "Dünyada değiştirmek istediğiniz beş şey nedir?"

Öyle çok ki...

-En başta bazı insanların davranışları! O kadar empatiden uzak, bencilce davranışlara şahit oluyorum ki artık üzülmekten bıktım. Kendi içimde telkinlerde bulunuyorum ama yine de umursamadan edemiyorum.

-Birilerini, bir şeyleri fazla umursama huyum.

-İstanbul. Çok seviyorum ama özellikle son bir kaç yıldır öyle kötüye gidiyor ki durumu. Tahammül edemiyorum. İmkan olsa, sadece tarihi dokuyu koruyup, baştan sona değiştirmek isterdim.

-Odam, evim :) Bu aralar tüm eşyalarımı, hatta tüm evi...

-Son ve en önemli olarak da dünyadaki haksız kazanç ve varlık dengelerinin bir düzene girmesi. Belki çok ütopik ve Robin Hood'vari bir dilek. Böyle bir denge olsa, bence zaten bir çok problem direk çözülmüş olur. 

7. Gün: "Korkmasanız denemek isteyeceğiniz şey?" 



Düşünüyorum, taşınıyorum. Şimdiye kadar korktuğum için yapmadığım/yapamadığım fiziksel bir aktivite olmadı. Ama imkanım olsa gerçekleştirmek istediğim bir şey var. Daha evvel de bahsetmişimdir. Benim en favori filmlerimden biri Motorsiklet Günlükleri'dir. Bu filmde izledikleri rotayı motorsikletle dolanmak, oralarda bir müddet yaşamak hayalimdir. Kim bilir, belki bir gün... :) 


Thursday, September 29, 2016

İmece Meydan Okuması # 4. Gün



Otur şuraya, senle biraz Eylül'ü konuşalım.

Önden cevabı verdim, sorusu da burada:

"Sizi ifade ettiğini düşündüğünüz ay?"

Benim ayım Eylül. Sebebi çok net, Eylül kızıyım ben. Biraz yaz, biraz sonbahar. Biraz komediyim, biraz dram. Biraz deniz dalgasıyım, biraz kuru yaprak. Bu karşılaştırma uzar gider. Akdenizliye göre, Eylül çok önemlidir. Yazın kasıp kavuran sıcağının, artık biraz dindiğinin işaretidir Eylül. Hiç kapanmayan kapı, pencerenin örtülme vaktinin gelmesi. Yani mutluluktur.

Ben Eylül'ü layığıyla anlatamıyorum. Ama onu çok güzel anlatan birisi var. Nazan Bekiroğlu'nun çok sevdiğim yazısı şurada.

"En güzel hikâyeyi kendisine anlatacak bir Eylül kalmış gibi, en ağır hikâyeyi dinlemek Eylül'ün sırtına kalmış gibi. Çöl satın alıp vahalar bağışlayarak. Geldi. Büyü bozar, dil çözer gibi. Kırk yıllık isimlerin yepyeni bir müsemmasını aşikâr eder gibi. Bundan sonra hiç Eylül olmayacakmış ama bundan sonrası hep de Eylül'müş gibi."

Green Day-Wake Me Up When September Ends

Wednesday, September 28, 2016

İmece Meydan Okuması # 2. & 3. Gün


Bu sabah, instagram'da "Böyle bir pencereye uyansam" diyerek paylaştım bu fotoğrafı. Güzel pencerelerin, kapıların hastasıyım. Bu da son favorim. Tarsus'ta Eski Evler diye anılan tarihi semtte çekmiştim. Böyle bir pencereye uyanmasak da güzel günler olsun efem.  

Dün meydan okuyamadım. Hem yoldaydım, hem de kafam ailemde bir sağlık sorununa takılıydı. Bugün çok şükür, olumlu haber aldık. Bunu da sarmaşıklı pencere ile taçlandırıyorum :) [En sona da bir şarkı pek tabi.]

2. Gün: Hayalinizdeki meslek nedir?

Çok hayal kuranın çok mesleği olur. Çocukken, bir dönem gazeteci olmak isterdim. Lisede sayısalın derinliklerine indikçe, Genetik Mühendisliğine gönül vermiştim. Tüm sınıfa hikaye anlatır gibi genetik anlatmışlığım vardı. Mezun olurken okul gömleklerimize hatıra yazdırmıştık birbirimize. Bazıları, "genetiği senden öğrenmiştik" yazmışlar. Sonra Genetik okursam Türkiye'de işsiz kalacağım sonucuna varıp, başka bir mühendislik dalını okudum. Çalışırken, yine rahat duramadım. Her şey iyi, hoş görünse de fotoğrafa, reklama, sinemaya olan ilgimi yabana atamadım. Halen de Görsel İletişim Tasarımı okuyorum. Yani, benim meslek hayallerim hala güncelliğini koruyor. Bakalım nereye gidecek... Hayalimdeki son mesleği de açıklayıp bu bahsi kapatayım. Spor salonu işletmeciliği ve fitness/zumba antrenörlüğü. Bunu da emeklilik mesleğim olarak buraya yazmış olayım.   

3. Gün: Öğrenmek istediğiniz yetenek?

Öğrenmek istediğim çok şey vardı/hala da var. Bu uğurda kurs kurs gezmiştim bir zamanlar. Fakat bir tanesinin hakkını veremedim: müzik yapmak. 5-6 yıl olmuştur. Bir gün "ben neden müzik yapamıyorum" dedim. O zaman bir kursa başlamalıydım. Gönlümde yatan birinci enstrüman çello idi. Çokça Apocalyptica dinlemenin de etkisi. Araştırıp, düşünüp taşınınca yaylı çalgılara çok erken yaşta başlamak gerçeğiyle karşılaştım. [Bence bir çok enstrüman için geçerli.] Bu yüzden ikinci seçimim Perküsyon kursuna yazıldım. Ama davuldur darbukadır, bir şekilde çalınır demeyin. İlk dersten ellerim haşlandı. Fakat müthiş keyifli! Her enstrümanın kendine özgü bir adabı var. Hepsini çalmak ayrı bir ustalık gerektiriyor. Başarabilenlere saygım sonsuzdur. Sonuç olarak, çok istememe rağmen işim dolayısıyla kursa devam edemedim.

Engin Hoca'nın atölyesinden: