"Uzak" ve "ihtimal"...
Birbirinden cok farkli, bambaska dunyalarinmis gibi duran 2 kelime.
İsmine, konusuna bakinca; iste tam da bu sekilde yorumlanmaya musait bir film: Uzak Ihtimal.
Ne kadar uzak olursa olsun, her ihtimal gerceklesmeye meyillidir oysa ki.
Milyonda bir ihtimalle de olsa yakalanilan hastaliklar oldugu gibi, on milyonda bir olasilikla tutturulabilen piyangolar var. Demek ki hepimiz cok uzak ihtimallerle yakinlasabiliriz, hayatimizin bir evresinde bir sekilde. Tipki Clara ile Musa'ya oldugu gibi...
Bir rahibe ile bir muezzin. Aslinda "uzak" ve "ihtimal" kelimelerinin farkli iki soylenis bicimi gibi. Hayir, degilmis meger. Bu film ile birlikte bir rahibe ile bir muezzinin, pek tabi birbirlerinden hoslanabileceklerini anlamis oluyoruz.
Bir Anadolu kasabasindan Istanbul'a tayini cikan muezzin Musa. Farkli bir muezzin. Farkli demeyelim de simdiye kadar bizlere gosterilen muezzin imajinin cok otesinde bir karakter. Film, onun memleketinden cikip Galata'da bir apartman dairesine yerlesmesiyle basliyor. Eksiklerini gidermesine, her tasinmada yasanabilecek aksiliklere ve daha onemlisi Musa'nin Istanbul'u kesfetmesine tanik oluyoruz. Onun gozunden gordugumuz Istanbul; sanki daha gercekci, daha yalin. Evet "yalin". Zaten ilk dakikalarindan itibaren filmden yayilan duygu tam olarak bu: "yalinlik" ve "sadelik".
Clara ise katolik bir rahibe adayi. Italyan olan annesini, dogumu esnasinda kaybetmis; babasini ise hic tanimamis bile. Hayatini olum dosegindeki bir rahibeye bakmakla geciriyor. Tek hobisi, eski sahaflardan topladigi eski fotograflari albumlere yerlestirmek. Bu sayede kendine bir gecmis tasarlamak ile mesgul. Hemen hemen hic konusmayan, "sade" kelimesinin bir vucuda burunmus sekli adeta.
Ve tahmin ettiginiz gibi Musa ile Clara komsular :)
Boylesi iki ana karakter uzerine bol bol sadelik serpistirmek suretiyle kurgulanmis bir film. Izleyince ilk dikkati ceken husus, hersey olmasi gerektigi gibi. Sanirim en cok bu ozelligini begendim Uzak Ihtimal'in. Mutfak pencereleri ortak bir aydinliga bakiyor. Hani eski Turk filmlerinde hep soyle olur ya; hemen ilk etapta birisi mutfakta iken digeri de mutfaga gelir, birbirlerine bakip tatli tatli gulumserler ya da Musa camiden donerken pat diye Clara'ya rastlar...vs. Ama gercek hayatta durumlar boyle degildir hani. Mahalleden hoslanilan birisi icin belki kac tane otobus feda edilip binilmemistir, sirf O gelsin de ayni otobuste seyahat edebilelim diye. Sogukta o yokuslar kim bilir kac kere inilip cikilmistir, Onunla karsilasalim da bir kez merhaba diyebilelim diye. Bu filmde de karsilasma durumlari gercegi aratmayacak turden "uzak ihtimal"lere sahip. Ahh Musa! Tertemiz tabaklari kac kez yikadi-kuruladi, gozu hep pencerede.
"Soyle Rabbin kimse O'na tapayim"
Dvd kapagindaki bu ifade, bence herseyi ozetler nitelikte.
Yani askin dini yoktur demek ki; bir muezzin bir rahibeye tutulduguna gore.
Spoiler vermekten kacindigim icin, bazi yorumlarimi icimde birakmayi tercih ediyorum bu sefer :) Boool "ödüllü" filmin fragmani ile basbasa birakmak, en dogrusu belki de:
Ama ben çok sıkılmıştım bu filmden, çok durağan gelmişti :)
ReplyDeleteFilmin cok hareketli, eglenceli oldugundan bahsetmemistim ki sanki :)
ReplyDeleteİlk yorum icin tesekkurler, bu arada ;)
ReplyDelete