Thursday, February 14, 2013

Dunya doner, insan yurur...

Hayattaki tum anlamlar bir yerlere saklanip, körebe oynamak istedikleri vakit okudugum bir yazi. Her defasinda, onlari saklandiklari yerden birer birer bulup cikarma garantili!

"Mesele illaki bir yere ulaşmak değildir.
Mesele illa da yolda olmaktır."


***

Bir yol, bir de sen varsındır. Halin dünyaya benzer durmaksızın zaman içinde ilerleyen; bir ayağı gündüz bir ayağı gece olan dünyaya.
Yürürsün, yürüdükçe, şehir bir vitrin gibi serilir önüne.

Anlarsın ki, ev dediğin iki göz odadan ibaret değildir.
Evin basbayağı kainattır.
Evinin lambası güneş, kandili aydır.
Gözünün gördüğü her ağaç bahçendir.
Yürüdükçe ne yalnızlığına hayıflanırsın ne gam kederine.
Onlar yol azığındır artık.
Sen adım attıkça, zihnin bir ileri bir geri sarar.
Bebekliğini düşünürsün. Bin bir çabayla, düşe kalka iki ayak üstünde durduğunu hatırlarsın.
Yürümek, iki ayak üstünde durmanın en yalın halidir.
Kucaklar seni rüzgâr. Bir an bile yalnız bırakmaz. Yürüyene dost bağrını açar.
Ağaçlar da yalnız bırakmaz seni. Yapraklarla bezeli kollarını sana uzattıklarını görürsün eğer gerçekten bakarsan.
Bir köpek takılır peşine.
Veya bir kediye takılır gözlerin.
Ağaç dalına tünemiş bir karganın komik sesi ile dolar kulakların.
Oysa düşen bir yaprağı bile idrak edemezsin son sürat bir arabanın içinde.
Yürürsün.
Bir sağ ayağın öne çıkar bir sol.
Dünya senin tepende değildir, dünya ayaklarının altında sana hizmetkârdır.
Uzağı yakın edersin.
Yakını uzak.
Varırken uzaklaşırsın.
Uzaklaştığını sanırken bir de bakmışsın, varmışsın.
Yürüyorsan eğer, yol yordam biliyorsun demektir.
Ben de şairin (Oğuz Tansel) yalancısıyım: ‘’Yürümek yol yordam öğretir.’’
Ancak yürüdükçe ilerlediğini hissedersin. Bedenin rahatlar, zihnin safralarını atar.
Yorulursun belki, ama yenilenirsin.
Tökezlersin.
Ama yine de en ufak bir hayıflanma yoktur dudaklarında.
Yürüyenlere mahsustur tökezlemek çünkü.
Kalkarsın gene ayaklarının üstüne.
Vardır bir hayır, dersin, üstündeki tozu silkeler yola devam edersin.
Devam ettikçe umut depolarsın.
Bilirsin ki, yürümeyenler devam edebildiklerini anlayamazlar.
Nöroloji doktorları, bir insanın dengesini yürüterek anlarlar.
Yürüyebiliyorsan dengen iyidir.
Hele bir de yanında bir dostun, arkadaşın, yoldaşın varsa.
Biraz daha kısmetlisindir.
Sanırsınız ki dünyaya meydan okuyacaksınızdır.
Aşılmayacak dere tepe yoktur.
Yürüyorsun.
Bir sağ bir sol ayağını atıyorsun ileri doğru.
Bir ritim tutturmuşsun bir şarkı tutturur gibi.
Bir adımı gece bir adımı gündüz olan Dünya gibi.
Dünyanın ritmine salarsın kendini.
Yürüyorsun.
Otobüsten, minibüsten, metrodan, servis aracından birkaç durak önce inmişsin.
Düşünebiliyor musun, yürümüş, yürümüş ve terlemişsin.
Bu topuklu ayakkabılarla ya da iş ayakkabılarıyla da yürünmüyor ki bahanesine sığınmazsın.
Topuklu ayakkabıları işyerinin kapısında giymek için çantanda taşırsın.
Dünya döne döne yürüyor.
Bir adımı gece diğer adımı gündüz.
Yüreğimizin ipek rengi eprimiş olsa da, biz neden duralım ki?
Ne de olsa her adımda yeniden dokunur ruhumuzun zarif kumaşı.
Yollar sana bir dokuma tezgâhı olur.
Mesele illaki bir yere ulaşmak değildir.
Mesele illa da yolda olmaktır.
Yoksa, yürümüyor, neredeyse iki adımlık bakkala bile arabayla gidiyor, sonra da mutsuzum mu diyorsunuz?


Mustafa Ulusoy

No comments:

Post a Comment