Ismi itibariyle iki olgu arasina sigdirilmaya niyetlenmis,
fakat eline alan kisinin ufkunun sinirlarini asmasina sebep olan bir kitap. Kim
bilir belki de amac; sinirlari cizilmis bir eser ile sinirlarin
zorlanabildigini ispatlamakti.
Her seyin, bir seyle bir sey arasinda durdugu daha bastan uyarilmis bu hikayede cok seyle bir seyin arasinda kaldim.
Okumayi ogrendigimden bu yana pek cok kitap okumusumdur.
“Ask” temasi islenenler de olmustur iclerinde. Fakat boylesine rastlamamistim.
Kitabin ortalarina dogru gelmistim sanirim. Basimi kaldirip sunu soyleme
ihtiyaci duymustum: “Hayatinda hic aski tatmamis birisi bile, bu kitabi
eline alinca derhal asik olmayi isteyecektir”.
Meger ask indiği kalbi ihya ediyordu ya, ihya edemezse yok ediyordu. Kazasiz belasiz kurtulmanin imkani yoktu.
Bu cumle ile irkildigimi
soylemeliyim. Yazarimiz bastan uyariyordu insanlari. Bakin ask guzeldir,
iyidir, hostur ama bu yolun diger ucunda dikenlere rastlayabileceginizi
aklinizdan cikarmayiniz lutfen.
Yalan degildi askin birbirine uymayan iki tanimi oldugu. Bu tanimlardan biri sorgusuz sualsiz teslimiyet anlamina gelirken, digerinin, sorgusuz sualsiz teslimiyetin kurulumu demek oldugu. Boylece askin mutlak taniminin mumkunler aleminde na-mumkun oldugu…
Seklinde bir tanima yer
verecek kadar iddiali,
Oysa fazla degil, varliginda duydugum sevinc ile yoklugunda duydugum acidan ibaret bir askim olsun istiyordum sadece.
Diyecek kadar da yalin oldugu
gizlenmiyordu askin...
Hissettirdiklerini bir yana birakip icerigine goz atalim birazcik :)
Ates ile isimin icice islendigi bir kitap. Hem birbiriyle
baglantili, hem de gecisler arasinda mola firsati sunuyor insana. “Ates”te
yanmaktan bunaldiginiz zaman, “isim” kanadi serin bir bardak dolusu limonata
ikram ediyor. “Isim”in melankolikligi uykunuzu getirdigi zaman da “ates”teki
aksiyon size goz kirpiyor.
Hikayelerin temeli bizden olan kavramlara dayaniyor. Bizden
olan, ancak biraz unuttugumuz “Yeniceri” kavrami anlatiliyor. Sadece tarih
kitaplarinda birkac cumle ile ozetlenip gecistirilmis bir kavram, buyuk bir
cesaret ile okura sunulmus. Meger ne kadar degisik bir sekilde, ozverilerle
kurulmus bir ocak imis. Ozenle secilen yenicerilerin, hem sansli hem de sanssiz
yonlerini ogrenmis oluyoruz. Bu ocakta bulunabilmek icin gosterdikleri
fedakarliklar, insan olmayi unutmak zaman zaman, yasanamamisliklar belki de...
“Ates” boylesi bir ates yani. “Yeniceri ayaklanmasi” gibi mansetlerle
belleklerimizde yer edinen olaylarin arka planinda yasananlar...
Calinti bir esame ile girdim onun hayatina. Ben artik yeni bir isim, yeni bir isim olduguma bakilirsa yeni bir hayattim. Esami'den bozma bir kelime olan esame; kocaman, agir ve mesin ciltli lugatlere gore isimler demekti ve hayat dedigim de sunun surasinda bir deftere iz dusulmus bir isimden baska neydi ki?
“Esamesi bile okunmaz!”
Daha evvel duyunca yukleyemedigim anlamlara bu kitapta
kavusan bir cumle.
Eski bir tore: “Esame Ticareti”, absurt bir projeden
firlamiscasina!
Bazi filmlerde islenen doga ustu kavramlar vardir ya... Ani
transferi, ruhlarin dondurulup saklanmasi... vs. Sanki onlar gibi bir tore.
Daha onceden belirlenmis ve musade edilmis sekilde, baska birinin “isim”ine
sahip olabilmek, sadece ismine degil hayatina burunebilmek hatta... Basvuru
yok, beklemek yok ustelik! Bayagi eglenceli duruyor sanki :)
“Isim”i sabir ile ince ince islemis sevgili yazarimiz, hic
acele etmeden. Yeni isim, yeni hayat derken; tutsu-buhur dukkaninda aska
rastlayan kahramanimizin yasadiklari...“Isim”den sacilan ask tanimlarindan biri
mesela:
Gorulmekti askin manasi biraz da. Oysa gorulmek yani ihlal edilmis bir askti benimki. Aski, gormek ve gorulmek olarak yorumladigim ve Nihadesiz eksik kaldigim onca yilin ardindan, simdi sadece onu gormekle gerceklesen hummali bir ask oluyordum. Bir bakima kendi bilincinde olmayan cocuksu bir askti bu. Onu gormekle yetiniyordum, beni gormese de var oluyordum. Bu yuzden dort defteri sadece onunla doldurdum. Benlik davasina henuz dusmedigim o kutlu zamanlardi. Defterlerimdeki satir satir yazinin mahiyetinde benden cok sen, bizden cok o vardi.
“Isim”, “ates”ten kopmus bir hikaye aslinda. Nazan hanim,
bir ogretmen becerisiyle genel bir oykuyu sunarken okura, icinden bir parca
koparip ince detaylari o parca araciligiyla ve bambaska yonleriyle anlatmis.
Pek de basarili bir anlatim bicimi olmus bence. Bitirdigim icin uzuldugum, cok
fazla sey ogrendigim, her cumlesini not almak istedigim, tadina doyamadigim “Isimle
Ates Arasinda”yi dilim dondugunce anlatmaya calistim. Hatam olduysa affola...
Kitap ile ilgili bir itirafta bulunarak bitireyim :) Hayatimda
ilk kez kitapta gecen bir paragrafi, ben yazmaliydim seklinde bir kiskanclik
hissine kapildim. Oylesine ictendi ki...
Bilmeyisimle sasirdim. Saskinligim, bana ne oldugunu anlayamamaktan daha ziyade bu olusun nasil olup da bana, benim kalbimin icine sigdirildigini anlayamamaktan kaynaklandi. Fakat hayatta basima gelebilecek en guzel seydi. Onun gelisinden evvel ne varsa hepsi hukmunu yitirdi, kendi gecmisimi yeniden kurdum. Onunla yorumladim ondan evvel yasadigim her seyi. Onsuz bir gecmisim sanki hic yoktu.
No comments:
Post a Comment