Bugün kimilerine göre yılın son günü, kimileri içinse yeni yılın ilk gününün bir gün öncesi. Baktığın yere göre değişir. Bu yazıyı yazma amacım ne "eski yıl, ohh iyi ki de bitti gitti. ne kötüydü allahaşkına!" demek, ne de yeni yılla ilgili polyannavari dileklerde bulunmak. Eminim herkes geçen yıla dair kişisel muhasebesini yapmış ve de yeni yıla ilişkin hedeflerini, temennilerini çoktan sıralamıştır. Kocaman bir "inşallah" ile katkıda bulunabilirim belki dileklere. Aslında sadece bir video paylaşmak için uğradım buraya :) Evet bir video. Çok sevdiğim, her yılbaşı aklıma düşen, izlediğim ve izletmek istediğim bir video.
Geçen yıl ilk yazımda da paylaşmışım. Bu da benim ritüelim olsun madem :) -Hem kar yağmayan yılbaşı mı olur muymuş?! Eee kar da yağdığına göre; dilerim kötülüklere dair ne var ne yoksa silinecek, tertemiz başlangıçlara kapı açacak güzel bir yıl olsun. Sevgiler, afd
!F 2015'in teaser'i [ön filmi] yayınlanmış, gördünüz mü? Bugün öğlen izledim. Hemen gaza gelip paylaşayım, icimden geçenleri de not olarak iliştireyim dedim ama bu teaser'in üstüne ne yorum yazsam boş gelmeyecek mi?! Siz en iyisi izledikten sonra, bir bakın gerçekten yerinde duruyor mu kalbiniz? Hep dediğim gibi: "İyi ki güzel filmler var..." *** İF'in resmi blogundaki acıklama: Ben bazen unutuyor(d)um. Geçen sene bir kere tekledi, daha doğrusu ben öyle sandım. Bir sürü test, ekg, eeg, bbg(!) sonrası dediler ki tekleyen kalbim değil aklımmış. Olan biteni o kadar ciddiye almışım, yaşamayı o kadar unutmuşum ki kendi beynim kendi beynime kalbimi unuttuğum sinyalini göndermiş. Kafaları karıştırmak değil amacım, kafalar zaten yeterince karışık, olay da bu aslında. Kafalar o kadar karışık ki, kafa kadar ve belki daha önemli olup ismi şiirlerde eskimiş organımız kalbi sıklıkla unutuyoruz. Bu sene !f Istanbul’da tekrar hatırlatalım, e artık yeter kafa dedik biraz da kalpten bahsedelim istiyoruz.
Ve alın işte kalplere nasıl hunharca kıydığımızı, blendr’da suyunu portakalcasına çıkardığımızı hatırlatan bir ön !f filmi. (Teaser yerine ‘ön film’ lafını kullandım, bunu bir yere yaz tdk.)
İzlenilesi Filmler’imin yanısıra Dinlenilesi Filmler diye bir
kategorim olsaydı, öncelikle bu 2 filme yer verirdim. Hani filmlerde
normal akışı soundtrack ile destekleme muhabbeti vardır ya, bunlarda olay tam tersi. Yani
öncelikle müzikler var, üzerine senaryo yazılmış gibi. Üstelik oyunculuklar da
alabildiğine doğal. Hal böyle olunca; isteyen müzikal gibi de değerlendirebilir.
Ben ilk Begin Again ile tanışma şerefine eriştiğim için önceliği
ona veriyorum müsadenizle. [aslında Once'tan 7 yıl sonra dünyaya gelmiş olmasına rağmen.]
Tam bir "yeniden başlama" hikayesi: Begin Again! Hayal kırıklığına uğrayanlara, aldatılanlara, ümitlerini
yitirenlere ve belki en önemlisi şehirde
kendini yalnız hissedenlere ithaf edilmiş.
Film New York’ta bir bar
sahnesiyle başlıyor. Ve [yaklaşık] 5-10 dakikalık periyot, 3 farklı kişinin penceresinden
geriye dönük yaşadıklarını anlatacak şekilde tekrar tekrar gösterilip bar
sahnesine dönüyor. Bu yönteme bayıldığımı ara not olarak ilave etmeliyim. Başlangıç
sahnesi neticesinde yolları kesişen başrol oyuncularımız Dan [Mark Ruffalo] ile Greta [Keira Knightley] bir
yerde oturup tanışırken, bizler onlar hakkında daha çok şey biliyoruz aslında.
Dan işleri ve özel hayatı kötü giden bir yapımcı, eski müzisyen. Greta ise
beraber müzik yaptıkları sevgilisinin hızlı yükselişi ve anlamsız değişimi, ihaneti karşısında
yaşadığı hayal kırıklıklarını toplayıp, ertesi gün memleketi İngiltere’ye dönme
kararı almış bir söz yazarı/müzisyen.
Buraları hiç bu
kadar ihmal ettiğim olmamıştı. Hastalıklar, seyahatler derken tam 23 gündür yazmıyormuşum bloga! Bir yerden başlamak lazım gerekir dedim ve döndüm.
Bu kez Kuveyt'ten, yeni bir Arap ülkesinden [ilki 8 ay önceki Bahreyn'di] hem güne, hem de bloguma yolu düşenlere bir "merhaba" demek istiyorum. Merhaba! :)
[büyük hali için fotoğrafa tıklayınız.]
Yukarıdaki panoramik fotoğraf, gerçek anlamda bir Gune Merhaba benim için. Cep telefonuyla çekildiği için çok matah değil ama yine de anlamlı. Apar topar hatta paldır küldür gelinmiş bir seyahatin ilk gecesinde yapılmış gece çalışmasının ardından işyerinden çektim. Nasıl güzel bir merhaba dedi Kuveyt. Ben de merhabasına hürmeten fotoğrafımı buradan paylaşıyorum ki; dünyanın neresinde olursa olsun "güne merhaba, günaydın" demeyi unutanlara ışık olsun, hatırlatmaca olsun :)
Eylül'ün 15'inde Zihnin Arka Sokakları tarafından başlatan bu zevkli meydan okuma en can alıcı son soru [En Sevdigin Kitap] ile sona erdi. Ardında bircok kitap, yazar ve de yeni tanısılmıs mukemmel bloglar bırakarak...
Bir kez de kendi sayfamdan tesekkur etmis olayım, sevgili Zihin'e. Arka sokaklarında dolasmak ve bu esnada degerli insanlara rastlamak cok keyifliydi ;)
Gelelim son soruya... En sevdiginiz kitap.
Bu soruyu cevaplamak oyle zor ki benim icin. Gunlerdir dusunuyorum ama bulamadım. Belki de cok sevdigim bircok kitaba haksızlık edip, iclerinden birini secmek istemiyorum. Belki de "iste bu kitaptır en sevdigim" diyip noktayı koyacak kadar cok kitap okuyup, yeterli olgunluk seviyesine erisememisimdir. Bu sorunun cevabını, o seviyeye eristigimi dusundugum vakte kadar ertelemeliyim en iyisi.
Away We Go, bebek bekleyen bir ciftin kendileri icin en uygun aile ortamını kurma cabalarının anlatıldıgı bir hikaye.
Verona [Maya Rudolph], anne-babasını yıllar once kaybetmistir. Eşi Burt[John Krasinski]'un ailesinin de Belcika'ya tasınacakları haberini almalarıyla birlikte hayal kırıklıgına kapılırlar. Cunku dogacak bebeklerini akrabasız bir ortamda, yalnız baslarına yetistirmek istemezler.
Bugün yeni birisi işe başladı. Oldukça havalı ve küstah görünümlü.Sadece kendini düşünen bir yapısı olduğu her halinden belli. Muhtemelen "merhaba" bile demek istemeyeceğim. Adeta, artık buralardan çekip gitmem gerektiğinin kanıtlarından biri daha!
“İlk izlenim”
defterine düştüğü, kim bilir kaçıncı kayıttı bu.
Evet, ilk izlenim
defteri. Yeni tanıştığı kişilere istinaden tuttuğu notlardan oluşan bir defteri
vardı Görkem’in. Yıllardır, her yeni tanıştığı kişi için, o günün akşamında
ufak bir ilk izlenim yazısı yazardı. Zaman geçtikçe de bir tür oyun misali, bu izlenimin
doğruluğunu gözlemlerdi. Yanıldığı da pek olmazdı hani.
Belki de genetik
bir özellikti onlarda; insan sarraflığı. Öyle ki; dedesi Fahir Bey, mahallenin
bilir kişisiydi, sözü dinleneniydi. Her kim, biriyle ticarete girisecek olsa;
Fahir Amca’nın kapısını çalar, fikrini alırdı. Eğer ki O’nun gönlü razıysa bu
kişiye, “demek ki çekinecek bir durum yok” denir, gözü kapalı yapılırdı
anlaşmalar. Aynı şekilde, biri oğluna kız istemeye niyetlenmişse; önce Fahir
Bey’in yorumu sorulur, sonrasında kızın ailesine haber ulaştırılırdı. Ak dediği
ak, kara dediği kara idi Fahir Bey’in.
Bu akşamın notunu
da tamamladıktan sonra, masa lambasını kapattı Görkem ve film izlemek üzere
salona geçti. Bakalım, bu notun tutarlılığı ne zaman anlaşılacaktı? Bekleyip
görmek lazımdı, tıpkı diğer iki bin beş yüz altmış sekiz kayıt gibi.
Bir meydan okuma vardı, degil mi? :( Ne buyuk hevesle baslamıstım ama maalesef bayram oncesi yogunluktan, fırsat bulup biseyler yazamadım. "Zararın neresinden donsem kardır" dusuncesiyle, eksiklerimi tamamlayarak tekrar baslıyorum! #8 En abartılmış bulduğun kitap
Bu hatayı icime gommeye calıssam da itiraf ediyorum; ben bu kitabı okudum. Cok reklamı yapılan kitapları, bestseller'ları okumam ben, Ama sabah uykularımdan muzdarip oldugum bir donemde, girdigim bir kitapcıda bu sevimli kapagı ve ismi gorunce alıverdim. Ben begenmedim, cok abartı buldum. Süslü püslü laflar filan... Bir daha da bu tarz bir kitap okumayı dusunmuyorum. Ha merak ederseniz; sonuc olarak sabah uykularımda bir duzelme olmamıstı :) #9 Sevmem sanıp da sonunda sevdiğin bir kitap #12 Hem sevip hem nefret ettiğin bir kitap
Bu 2 sorunun cevabı aynı: Kinyas ve Kayra. Yazısı ise burada.
Gune Merhaba'ları sabah yazarım ama bu sefer anca fırsat bulabildim.
Bu sabah gune pek bir surprizli basladım. Canım dostum, adasım, onun deyimiyle "ahretlik"im Fatma Zehra benim dogumgunum icin ozel bir paket hazırlamıs. Acınca hangi birine daha cok sevinecegimi bilemedim :) Bir de mektup ve hediyelerin detaylı acıklaması :)
***
*El emegim göz nurum uzerinde isminin bas harfleri olan bir anahtar desenli etamin çerçevesi ; ki anlamı yeni yasinda hep hayirli kaplar acilsin, seni üzen ne varsa geride kalsin, kilitle gitsin :)
*İçindeki Süheyla karakterini kendisine benzettigim için Mustafa Kutlu'nun Yoksulluk İçimizde kitabi, ama hic içinde yoksulluk hissetmesin:)
*Yeni yasinda karsisina "aynam"dediği insanlar ciksin diye bir minik ayna
*Yasadigi aci veren anilar bile dimağında tatlı bir his biraksin diye bitter çikolata :)
iyi ki doğmuş AFD :)
***
Kim derdi ki bir google arastırması, bu kadar guzel bir dostlugun temellerini atacak...
Hayatta hersey elde edilebilir ama mukemmel dost bulmak bir ayrıcalıktır.
Hersey icin tekrar tekrar tesekkur ediyorum.
Guzel bir senenin basladıgını hissediyorum :) Hayırlısı olsun herkes icin...
Bu sarkı da benden ona gelsin.
"Hayatımdaki en guzel gun, bugun" diyebilecegimiz daha nice gunlere ;)
Üzerinde turuncu
kurdele olan beyaz bir kutuyum ben. Daha evvel "yaşayan" bir kutu görmemiş olanlar, dikkat kesilsin. Çünkü size 5 günlük bir hikaye anlatacağım; hissettiklerimden, gördüklerimden, işittiklerimden, kurguladıklarımdan oluşan. Asıl sahibim bir yolculuğa çıkacağı için, 5 gün sonra açılmak üzere yeni sahibime teslim edildim. Karanlık, yağmurlu fakat bir o kadar güneşli, pırıl pırıl bir Perşembe gününde... Aslına bakarsanız, hemen o gün açılabileceğim söylendi ama eminim yeni sahibim 5 günün dolmasını bekleyecektir. Beni eline aldığı ilk an farkettim ondaki sabrı. Belki de veriliş amaçlarımdan biri de ondaki sabır seviyesini ölçmekti. Sabırlı... Bunu not almalıyım. Eski sahibim ile vedalaştıktan sonra, yeni evime doğru yola koyulduk. Şemsiyesi olmasına rağmen açmadı, galiba ıslanmayı seviyor. Islanmak değil de mevsim geçişlerini iliklerine kadar hissetmeyi seviyor mu demeliyim?! Onun sayesinde ben de nasibimi aldım yağmurdan ve farkettim ki Sonbahar geliyor.
Bugünün sorusunu hiç düşünmeden cevaplayabildim: başta "Ruhi Mücerret" ve okuduğum diğer tüm Murat Menteş kitapları.
Hani bir zamanlar cipslerin icinden tasolar cikardi, oynattikca yuzeydeki resim degisirdi... O sekil kapaga sahip bir kitaptan ne kadar ciddiyet beklenirse o kadar ciddi bir Murat Mentes kitabi, Ruhi Mucerret!
Basrollerde; 100 yasindaki Istiklal gazisi Ruhi Mucerret ile en yakin arkadasi, bir gozu mavi bir gozu kahverengi Civan Kazanova yer aliyor. Yardimci rollerde ise; Avni Vav, Nazli Hilal, Fujer Fuji, Timur Tumor, Masum Cici, Serpil Silahliperi, Bedri Dubara, Figen Negatif...vd :)
Söyleşisine katılıp, kendisiyle bizzat tanışabilmiş ve de kitabını imzalatabilmiş biri olarak söyleyebilirim ki; bu devirde güldüren insanlara çok daha fazla kıymet vermek lazım. Ve de bolca gülmek/güldürmek lazım. Tavsiyedir efenim ;)
Aslında ben ki "Tutunamayanlar"ı bile yıllar once okuyup, cok begenmis ve hatta bir cok kisiye de tavsiye etmisimdir. Ama bu kitap beni yıkmıstı! Bir muddet tutulmus, ne ilerleyebilmis ne de yeni kitaba gecebilmistim. Begenmedigim anlamı cıkmasın, kitap gercekten cok guzel. Fakat gectigimiz yıl beni en mutsuz eden kitap; Yusuf Atılgan - Aylak Adam olmustu. Belki de cevremdeki "aylak adam"ların coklugundandır. Oyle ki; bir kafede konsept cekimlerini bile hazırlamıs olmama ragmen, bloga tanıtım yazısını yazmaya elim varmamıstı.
"Mutlu eden" denince, ilk cagrisim yapan kitap; Küçük Prens oldu. Gecen yıl Kitap Kardesligi ile beraber Aralık ayında okumustuk. Mükemmel bir eser! Karlı bir is gunu, serviste baslamıstım. Surada da bahsetmisim :) Küçük Prens kesinlikle bir cocuk kitabı degil, ozellikle yetiskinlerin okuması/okutması lazım.
Butun buyukler bir zamanlar cocuktular. (Pek azi bunu hatirlayabilse de.)
Son yıllarda seri kitaplar okumuyorum acıkcası. "1 yeni yazar-1 yeni kitap" [hatta mumkunse ilk kitabı] seklinde bir stratejiyle okumalarımı surduruyorum. Fakaaat, soz konusu "kitap serisi" ise adını anmamak olmaz! Gecmisin derinliklerine, ortaokul yıllarıma gidince İpek Ongun-Bir Genc Kızın Gizli Defteri serisinin beni bekledigini goruyorum :) Simdi komik gelse de o donem cok begenerek okudugum bir seriydi. Adeta pembe dizi izler gibi tum arkadaslar, kuzenler bu kitapları okur, birbirimize anlatırdık ballandıra ballandıra. Hatta dunki cevaplayamadıgım sorunun cevabı da bu olabilir aslında. 2 ~ Üç kere ya da daha çok okuduğum kitap.
Gunumuze donecek olursak... Yine 1. gunkü cevabım olan Mustafa Ulusoy'a donecegim. Bu seneme damgasını vuran 2 kitaptan soz etmek istiyorum. Insanın Temel Acıları Uclemesi'nin ilki Aynalar Koridorunda Ask, ikincisi ise Giderken Bana Birseyler Soyle. Ucuncusu yolda :) Ilkinden cokca bahsetmistim. Ama ikincisi o kadar etkili bir konu ki... Acıkcası kitabın tanıtımını yapacak kapasiteyi kendimde gorememistim.
Insanın Temel Acılarının ilki AŞK idi. Ikincisi de ayrılıklar. Takdir edersiniz ki ayrılıkların en acısı da ölümdür. Ve genel olarak bu duygudan cokca bahsetmek istemez insan. Kitap, tamamiyle bu kavram uzerine kuruluydu. Anlatım dili ve inandırıcılıgı oldukca yuksek. Serinin ilki gibi ikincisini de cok basarılı bulmustum. Gozlerimiz yolda, ucuncuyu bekliyoruz :)
"Benimkisi aynalar koridorunda bir askmis meger. Kendim ile yansimami birbirine karistirdigim ve yansimalarimin bagimlisi oldugum bir ask." sh274
Altını cizmelere, tanıtmaya, paylasmaya, tavsiye etmeye doyamadıgım bir kitaptı. Kac kisiye hediye ettigimi hatırlamıyorum. Bendeki baskısını ise geri gelmemek uzere birine odunc vermistim. Kim bilir, belki de okumustur.
Ben Ölmeden'de gordugum guzel bir meydan okumayı duyurmak ve katılacagımı beyan etmek isterim. Cok eglenceli ve hafızayı tazeleyici duruyor. Kitap severleri bekleriz ;)
Hikayemize gecmeden once Hindistan'da yaygin bir gelenek olan "Dabba" kulturunden bahsetmek istiyorum. Dabba yani sefertası, hanimlarin calisan esleri icin hazirladiklari ogle yemeklerinin her gun Dabbawalla [dabba tasiyan adam]'lar tarafindan alinip ofislere ve sonrasinda bos kaplarin tekrar evlere tasinmasi seklinde yillardir suregelen bir adet. Hicbir kayit olmaksizin tasinan yuzbinlerce tas, tamamiyle dabbawalla'ların onsezileri ve azmiyle her defasinda dogru adreslere ulastiriliyor. Bu sasilasi duzen sadece bir kez karismis ve iste bu noktada filmimize guzel bir malzeme olmus.
Bu video'ya Guven Turan'in blogu Ben Olmeden'de rastladim ve burada da yayinlamak istedim.
Kenya'da yasayan Nkaitole isimli bir cocugun olmeden once yapmak istedigi seyleri sormuslar ve hayallerini gerceklestirmisler. Sıf bu kısmı bile yeterince manidar, degil mi? Icimizde kocaman yaslara gelip, is guc sahibi olup, adam akilli hayal kuramayan insanlar var. Ozellikle bu bakımdan bu minigi takdir ettim. Benim fikrimce; hayalleri olan herkes cok zengindir, kosullardan ortamlardan bagimsiz...
Fakat madalyonun bir de acı yuzu var. Bu video fikrinin altinda yatan sebep, o bolgedeki cocuklarin buyuk cogunlugunun maalesef 5 yasina erisememeleri :(
Farkindalik edinmek adina cok guzel bir video. Izlemenizi ve dusunmenizi tavsiye ederim.
SIMDI REKLAMLAR: Ben Olmeden!
Hazir bahsi gecmisken biraz da Ben Olmeden'den bahsetmek istiyorum :)
Guven'in bloguna simdi net hatirlamasam da google aramalarim ya da baska takip ettigim bloglardaki paylasimlar sayesinde denk gelmistim. O gun bugundur de severek takip ediyorum yayinlarini.
Blog tanitiminda da bahsettigi gibi format ve anafikir cok orjinal. Listeler sayfasında goreceginiz uzere, kendisi kocaman bir hayal gucune ve bakis acisina sahip. Cogu kisinin market listesi bile hazirlamaya usendigi bir devirde, Guven hic usenmemis herseyi listelemis! Sahsen ben geziler ve filmler kategorilerinden sıkca faydalandigimi belirtmeliyim.
Listesinde simdiye kadar gerceklestirdiklerini renkli, yapmayi planladiklariniysa gri olarak gorsellemis. Ne hos bir detay, degil mi? :) Dilerim; listenin hepsi en kisa zamanda renklensin, yenileri eklensin.
Bugun gunlerden 8 Eylul. "Bir baslangic yapacaksan, eylülde olmali" demistim gecenlerde fz'ye. Ki; eylül benim icin baslangiclarin ayi olmustur hep. 6 yil once bugun, hala calismakta oldugum "ilk" isime baslamistim. Yepyeni hayallerle, umutlarla... Bazılari söndü, bazısı zaman aşımına ugradı, bazılarıysa yenilenerek güçlenerek yoluna devam ediyor.
Cok tıkandıgım, daraldıgım vakitler olmustur bu 6 yil icinde. [teknik anlamda ya da tamamen psikolojik :)] Boyle zamanlarda derin nefes alip dinledigim bazi sarkilar var, cankurtaran mahiyetinde ;) Bugun onlardan bir tanesini caliyorum. Muse soylesin, benim icin!
Muse - Starlight
Zaman cok cabuk geciyor. Muhim olan keyif alarak yasayabilmek, her saniyesinden. Yasadigini hissederek yasayabilmek... Kutlu olsun!
Sabah pencereyi acip adeta aşırı sevgiden kuruttugum feslegenimin tekrardan yesermesine, aylar once ektigim tohumun ciceklenmesine sahit olmak gibi,
Aklimdakileri unutmak, yepyeni olana alismak gibi,
Mevsimin ilk ruzgarlarinin ferahligini icime doldurmak gibi,
Inandigini devam ettirmek, yanildigindan vazgecmek gibi,
Okumalara doyamadigim Gibi: Eylul Geldi'yi tekrar tekrar okumak, her defasinda yeni yerlere takilmak gibi,
"Uyanıp uyanıp yazılan sonra unutulan cümleler, kendisinden henüz kopulan bir romanın acısı üzerine inen serinlik selâmet gibi, bitmiş bir romanın üzerinden son kum taşı cilâsı gibi geçe geçe geldi. Vaz geçilmiş bir kaleme yeniden döndürür, şimdiye değin söylenmiş her şeyi bir kez de susturur gibi. Sonra söylemek ile susmak arasında kendi anlattığına insanın kendisi de şaşar gibi. Ne kadar da çok şey varmış anlatacak. Bütün unutulanları hatırlatacak, hatırlananları unutturacak gibi. Eylül geldi."
"En güzel hikâyeyi kendisine anlatacak bir Eylül kalmış gibi, en ağır hikâyeyi dinlemek Eylül'ün sırtına kalmış gibi. Çöl satın alıp vahalar bağışlayarak. Geldi. Büyü bozar, dil çözer gibi. Kırk yıllık isimlerin yepyeni bir müsemmasını aşikâr eder gibi. Bundan sonra hiç Eylül olmayacakmış ama bundan sonrası hep de Eylül'müş gibi."
En guzeli hayal etmek, en hayirlisini dilemek gibi,
Ve en sevdigim eylül sarkisini tekrar tekrar dinlemek gibi,
Eylül Geldi!
Beirut-Elephant Gun
Ne guzel demis Beirut, ne de guzel soylemis:"Let the seasons begin!"
Mukemmel bir yol filmi! Yonetmenligi Wes Anderson ustlenirken, basrolleri Owen Wilson, Adrien Brody ve Jason Schwartzman paylasmis. 2007 Amerikan yapimi, komedi-dram-macera turunde ve maalesef sadece 91 dakika suruyor.
Hikaye, cogunlukla trende geciyor. Babalarinin olumunden 1 yil sonra 3 dargin kardes, plan-program buyuk agabey Francis'e ait olmak uzere, bir yolculuga cikma karari aliyorlar. Hem beraber vakit gecirip aralarindaki kopukluklari gidermek, hem de kafa dinlemek niyetindeler. Rotalari ise oldukca renkli: Hindistan!
Hatip ebrunun icadından sonra ebruda çiçek yapılmasına da çalışılmış ancak fazla başarı sağlanamamıştır. 1918 yılından itibaren merhum Necmeddin Okyay çiçek çalışmalarını islah ederek lale, karanfil, hercai menekşe, gelincik, gonca gül, kasımpatı, sümbül gibi çiçekleri doğal şekline en yakın şekilde resmetmeyi başarmıştır. Onun yetiştirdiği merhum Mustafa Düzgünman'da bu tarza papatyalı ebruyu ilave etmiştir. Çiçek yapımında önce damlatılan yeşil boyalardan sap ve gövdeler, daha sonra da bu sap ve gövdelerin uygun noktalarına bırakılan diğer renklerden çiçekler yapılır. Çiçek ve hatip yapımında kullanılan boyaların çok iyi terbiye edilmiş olması ve diğer ebru çeşitlerinde kullanılan boyalara göre daha koyu bir kıvama sahip olmaları gerekir. Ancak böylelikle boya damlaları şekil vermek için bizle lastik gibi uzayarak çekilebilir ve arzu edilen yerde bırakılarak istenen motifler elde edilebilir. Çiçekli ebrular Necmeddin Okyay'ın talebesi Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in teklifi üzerine sanat tarihimizde Necmeddin Ebrusu ismiyle anılmaktadır. Merhum Okyay'ın Üsküdar yeni Camii imamı olması sebebiyle hatip ebrusuna karşılık çiçekli ebruların da imam ebrusu olarak anılması Reisülhattatin Hacı Kamil Akdik (1861- 1941) tarafından teklif edilmişse de Necmeddin Ebrusu denilmesi daha uygun bulunmuştur.
Bir Bilim Adaminin Romani, Oguz Atay'in ITU Insaat Fakultesi'nden hocasi Mustafa Inan'i anlattigi biyografik bir roman. Siradan biyografilerin cok otesinde, hem gerekli tum bilgilerin okura sunuldugu hem de ince bir zekanin urunu kurguya sahip mukemmel bir Oguz Atay eseri. Kitabin anlatimi, orta yasli bir profesor ile teknik universite imtihan sonuclarini ogrenmeye calisan tasrali bir genc arasindaki diyaloglar seklinde ilerliyor. Profesor, genc ogrenciye Mustafa Inan'dan bahsediyor. Sonrasinda ikisi beraber onun hayatini, basarilarini, izledigi yolu, karsilastigi zorluklari, mucadelelerini arastiriyor ve bilgileri kaydediyorlar. Bu sayede bir bilim adaminin romanini yazip, okura sunmus oluyorlar. Bizler de Mustafa Inan'i bu sekilde tanimis oluyoruz. Detaylara girmeyecegim ama; kendini bilime adamis birinin hayatinin bu sekilde ince bir kurguyla anlatilmasi cok hosuma gitti.
Hint filmlerine ve tabi Aamir Khan'a olan merakim basladigindan bu yana en cok onerilen film; Taare Zameen Par [Like Stars on Earth/Her Cocuk Ozeldir] idi. Klasik olarak en guzeli sonlara birakmayi tercih ettim, ta ki gecen haftaya kadar.
Filmin basrollerini Darsheel Safary isimli tatli bir cocuk ile Aamir Khan paylasmis. Yonetmen koltugunda ise yine Aamir'cigim var :) 3 Idiots'ta oldugu gibi yine toplumsal bir konu [disleksi rahatsizligi] secilmis ve tam 165 dakika boyunca hic aceleye getirmeden, yer yer belgesel tadinda ve yavas yavas islenmis. [bir Hint klasigi :)]
Oncelikle biraz "disleksi"den bahsetmek istiyorum. Disleksi, en sık rastlanan öğrenme bozukluklarından biridir. Ancak zeka ile hiçbir alakası yoktur. Asıl sorunları hafıza ve dil ile ilgilidir. Disleksi olan kişiler her şeyi unutur ve dil ile ilgili derslerde sıkıntı çektikleri bilinmektedir. Yani disleksi olan kişilerde zeka geriliği yoktur. Bilakis çoğunluğu zekidir. Hatta bir kısmı üstün zekalı, dahi insanlardır. Ünlü olanlarda vardır; Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Bill Gates bunlardan bazılarıdır. [kaynak: Vikipedi]
Sadece bu sabahin degil, son zamanlarin "gune merhaba" sarkisini ilan ediyorum:
Jolene!
Sozlerinden de anlasilacagi uzere huzunlu bir hikayesi varmis. Dolly Parton, ilk evlendikleri donem esinin etrafinda dolanan ve cok fazla vakit gecirdikleri icin uzuntu duydugu kırmızı sacli Jolene isimli bir bayandan esinlenerek bu sarkiyi yapmis. [kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Jolene_(song)]
Tatli bir ritm uzerine yazilmis sozleri ic burkuyor. Cok seven bir kadinin, sevdigini kaybedecegi hissiyle yazdigi ve uzuntuyle seslendirdigi cok guzel bir sarki.
***
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
I'm begging of you please don't take my man
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
Please don't take him just because you can
Your beauty is beyond compare
With flaming locks of auburn hair
With ivory skin and eyes of emerald green
Your smile is like a breath of spring
Your voice is soft like summer rain
And I cannot compete with you, Jolene
He talks about you in his sleep
There's nothing I can do to keep
From crying when he calls your name, Jolene
And I can easily understand
How you could easily take my man
But you don't know what he means to me, Jolene
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
I'm begging of you please don't take my man
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
Please don't take him just because you can
You could have your choice of men
But I could never love again
He's the only one for me, Jolene
I had to have this talk with you
My happiness depends on you
And whatever you decide to do, Jolene
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
I'm begging of you please don't take my man
Jolene, Jolene, Jolene, Jolene
Please don't take him even though you can
Jolene, Jolene
***
dipnot: Ve hatta uzuun aradan sonra telefonuma melodi olarak bile atadim.