Monday, June 23, 2014

Iade-i Ziyaret: Fatma Zehra afede-hali'nde!

Iade-i ziyaretin tez olani makbuldur!

2 hafta once bloguna misafirlige gittigim dostum, yarı adasim Fatma Zehra gozumu yollarda birakmadi, sagolsun. Surpriz bir yazi ile afede-hali'ne geldi. Hosgeldi, sefalar getirdi :)


Kimdir Fatma Zehra?

Misafirlik yazimda da bahsettigim uzere Fatma Zehra; google sayesinde yollarimizin kesistigi, tanidikca mukemmel kisiliginin gozumde giderek daha da anlam kazandigi, bir guzel Eylul kizi.

Nigde Bor'da yasayan, 2 tatli kizin annesi bir bilgisayar ogretmeni.

Bazen tatli bir "gunaydin", 
bazen yaz sicaginda bir bardak serin su, 
bazen  umulmadik anda omuza dokunan dost eli.


Simdi de sözü misafirime birakiyorum...
Kalemine, gönlüne, aklina saglik!

Siyah Uçurtma

Aslında bir gezi yazısı yazmaya niyetlenmişti, kâğıt ve kalemle uzun zamandır küs olan kadın gece yarısı mutfak masasına oturup kalemi eline aldığında. Anladı ki içinde biriken, kâğıda dökülmek isteyen şey bir gezi yazısı değildi. Yine de bir başlayayım belki sonrası gelir diyerek besmele çekti

Mayıs On iki ay arasında belki de en anlam yüklenmemiş olanıydı. Mevsimlerin de aklı karışmıştı bu yıl. Sanki sonbahar hiç bitmemişti. Ne adamakıllı kış gelmiş, ne gelmeyen kış yerini ilkbahara bırakmıştı. Üstelik her sene alıştığı, sevmese de gelmesini beklediği kavurucu yaz da bir türlü teşrif etmeyecek gibiydi.

Bir Mayıs ikindisinde düşüldü yollara, dağlar aşıldı, vadiler geçildi. Bilmeseydi hedefteki güzelliğin dünyadaki nadir cennet köşelerinden olduğunu tövbeler olsun katlanmazdı bu yola. Yol dediyse de öyle geniş otobanlar canlanmasın zihninizde. Kâh dümdüz uzanan, kâh yılankavi kıvrılan, bir yanı uçurum, bol mucurlu, inin cinin top oynadığı, araba arka koltuğunda insanın yüreğini de, midesini de ağzına getiren daracık yollar


Aslında hayat da böyle değil miydi? İnsan bilmese varılacak son noktanın güzelliğini dayanır mıydı onca acıya? Ne kadar zahmet, o kadar rahmet. Ama ki adem kızları belki de adem oğullarından çok daha sabırsız. Zahmet noktasında hep asi, hep şikâyetçi. Yetmezmiş gibi bir de unutkan. Aynı delikten defalarca ısırılıp da akıllanmayan

Yalan yok, aylar var ki oturup kendimle halleşmedim, yüzleşmeye korkup erteledim belki. İçimdeki hisleri zihnimde anlamlandırmadığımda gerçek değillermiş vehmine kapıldım belki de. Ve belki bu yüzden yok saydım.

Eski bir rüya hatırası. Deniz kenarında bir kulübeden günler sonra ışığa çıkmış, elindeki siyah uçurtmayığe salmaya hazırlanan beyazlar içinde bir kadın. Ayak bileğinde hiç solmayan beyaz papatyalardan bir halhal, saçları hiç olmadığı kadar uzun Deniz sessiz, sakin, çıt yok adeta etrafta. Kıyıda yürürken, tam da elindeki uçurtmayığe saldığı anda karşıdan gelen minicik, papatya taçlı, beyaz elbiseli kız. Hani kaldırıp göğe gülerek döndürüyordun havada Şimdi söyle bana bu kaçıncı siyahtan uçurtma? Kaçıncı kez kapanmışlık o tahta kulübeye? Söylesene ne zaman büyüyeceksin Allah aşkına?
(Kadın son cümleyi yazıp düşüncelere dalmışken, yatağından gelen tiz bir ağlama sesiyle geceye ve yazmaya nokta koyacağını anlar, ışığı kapatıp sese doğru yönelir. Uyur da Sabaha karşı ansızın uyanır ve günün o en kıymetli saatlerini yine yazmaya ayırmaya karar verir.)

Seher vakti içindeki sebebi malum hüznü karşısına alıp oturdu balkon masasına. Serçeler çıldırmış gibi uçmakta, onların tüz çığlıklarına ötelerden bir Hûdhûd kuşu da eşlik ediyor; adeta çağırıyor Yusufu; Yusuuuuuufffçuk!. Gökte hilâle ulaşmasına günler kalan bir ince ay. Tan yeri ağarmış, siyah iplik beyaz olandan çoktan ayrılmış. Uzaktan bir horoz öttü.

Haziran’ın 22si Hava hâlâ keşke sırtıma bir şal alsaydım dedirtecek kadar serin. Hüzün yoldaş, oturuyor karşı sandalyede sessizce. Sahi neden? İki çelişik ses içinde yankılanıyor; biri kendine acımakla meşgul Ama ben bunu hak etmemiştim ki neden?, diğeri adeta paylıyor o sesi Seninkisi düpedüz şükürsüzlük!

Şükür demişken, sahi insan hep elindekilere şükrederken, neden iyi ki yoklara şükretmez? Ve hatta başına gelen kötü olaylarda dahi neden Evet kötüydü, hatta çok kötüydü ama şükür ki henüz daha kötüsü olmadı” demez? Bunları diyebilirse bir gün büyüyebileceğine inancı kavileşti. Neydi sahi büyümek? Büyümek bir nevi hissizleşmek.

Ama sen hâlâ hislisin, hala bolca hüzünlü. İşte masada çiçeklerini dökmüş bir saksı bitkisi. Meğerki kışın açarmış o da. Boşuna yüreğini sızlatmışsın O da yitip gidecek diye

Oysa sen mevsimsizlik düşlemiştin değil mi? Her daim bahar olsundu, her daim taze, yeni, yeniden olsundu. Meğer eskirmiş her şey; saksıdaki çiçek de, parmaktaki yüzük de, sokaktaki sesler de, aynadaki siluet, içindeki özlem de Meğer bir eskimeyen yüreğindeki hüzünmüş, masasında konuk, her daim taze, her daim yeniden

Olsun sen yine de gülümse. Dua et, şükret; hüzne de, hüznü verene de Himi Yavuzun da dediği gibi;
Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız.
 Ve yeni bir siyah uçurtma yap, bağla  içindeki hüzünleri kuyruğuna... Sal gitsin, unut bitsin...

Düş Sokağı Sakinleri - Hüzün Kovan Kuşu

2 comments:

  1. fatma bir başkadır bende ınstagram ve blogunu takipteyim arada sohbetim oluyor ama yakından tanınmak ıstenecek biri bence altın gibi kalbi var yüzüne vuran .....

    ReplyDelete
    Replies
    1. Fatma Zehra'yi yakindan tanimak bir ayricaliktir ;) Biz blog uzerinden tanistik ama sanki yuzyuze gorusen iki komsu gibiyiz :)

      Delete