-Cok ozur dilerim, uyuyakalmisim!
-Ah be Tuba, su huyundan asla vazgecmeyeceksin!
Ayni diyalogu kim bilir kacinci kez tekrarliyorlardi. Dile kolay, tam 10 yil olmustu tanisali. Ve bu 10 yildir "Uyuyakalmisim" lafi, "gunaydin, iyi aksamlar...vb." soylemler misali siradanlanmisti. Bu sebeptendir; bir mazeret olmaktan cikmisti onlar icin "uyuyakalmak". Biraz kem-küm ettikten sonra eksiyen suratlara birer gulumseme yerlesiverdi hemen. Tuba'nin "Aaa Hatice, sacina fön mü cektin yoksa! Bu ne guzellik" demesiyle beraber, gec kaldiklari derse dogru adim atmaya basladiklarini farketmediler bile. Dun aksamki diziden muhabbete koyuluverdiler, bir yandan kosebasindaki simitciden aldiklari simitleri yerken.
***
Universiteye basladiklarinin ilk senesiydi, hatta ilk donemi.
Turkce dersinde herkesin kendi grubunu olusturup birer sunum yapmasini istemisti Hoca. Bunun uzerine gozler harekete gecerek etrafi taramaya basladi. Malum, henuz pek samimiyet kurulamamisti arkadaslar arasinda. Birer hafif "merhaba, gunaydin" disinda. Simdi nasil bulunacakti sunum arkadasi?! Gozler yeterli olmadigini hissedince kalpten yardim istedi. "Hay hay, tabi ki yardimci olurum" dedi kalp, gulumseyerek. "Mesela su yanda oturan kivircik sacli kiza ne dersin? Iki kivircik bence iyi anlasirsiniz." "Sonra, bir de surda oturan, spor giyimli kizla da uyum saglarsiniz bence."
Ders arasi verildiginde kalbinin sectigi iki kiza dogru yoneldi, suratinda kocaman bir gulumsemeyle:
"Merhaba, dusundum de sunumu beraber hazirlayalim mi?"
Iste bu soru sadece sunum grubunun degil, temeli bu vesileyle atilacak olan harika bir dostlugun tohumu olmustu. Ayni gulumseme diger ikisine de yayilmis bir vaziyette kantine yoneldiler. Birer sicak cay esliginde, havadan sudan sohbet etmeye basladilar. Sunumun konusu ne mi olacakti? Onu da bir ara dusunurlerdi canim, ne acelesi vardi :)
***
Su yorucu gun nihayet bitebilmisti. Servis koltuguna yerlesirken icini guzel bir huzur kapladi. Millet gelmeden telefonunu cikarip annesini aradi. Gunluk havadisler alindi-verildi. Sonra biraz oyun oynadi, kafa dagitmalik. Derken, servis azimle yol almaya basladi, batan gunese dogru. Her aksam oldugu uzere guzel seyler dilemeye basladi icinden. Ne de olsa yolcunun duasi kabul olurdu. Boyle duymus, boyle inanmisti. Kulakligi takip, radyoyu acti ve ilk sarkiyi yine kendine armagan etti. Sansliydi bu aksam, sevdigi bir parca denk gelmisti. Cok gecmeden kitabini acip cumleler arasinda yol almaya basladi, servis soforu kadar hizli olamasa da...
Sayfayi cevirirken gozu servistekilere takildi. Aksam trafiginin mahmurlugu sanki hepsinin uzerine cokmustu. Kiminin basi saga, kimininki sola dusmus; kollar kavusturulmus. Suratlarda birer tatli uyku hali. En son ne zaman "uyuyakalabildigini" hatirlamaya calisti. Biraz dusundu, hatirlayamadi. Tekrar birkacinin yuzune bakti imrenerek. Sonra cevirdigi sayfaya donerek kitabina daldi, uyuyanlar kadar olmasa da...
***
Ertesi gun sozlesip ogle yemegini beraber yediler. Artik samimiyetleri daha da artmisti. Meger ne kadar uyumluymuslar, bu sunum sayesinde farkina varabilmislerdi. Yemek sonrasi bahcede yuruyerek sunumla ilgili konustular, sonbaharin habercisi sari yapraklara basa basa. Ogleden sonraki derse yetismek icin adimlarini hizlandirirken, artik sunum konusunu belirleyebilmislerdi: "Uyku ve Ruyalar."
Nereden akillarina geldiyse artik! Bunu hicbiri bilemedi.
O haftasonu erkenden bulustular Kadikoy'de. Beraberlerinde getirdikleri disklerin icinde on hazirlik calismalariyla, ilk gordukleri internet kafeye girip uc elden sunumu hazirlamaya basladilar. Meger ne derin bir konuymus; "Uyku ve Ruyalar". Arastirdikca cok ilginc seyler ogrenmislerdi. Freud ve teorileri, uykunun evreleri, ruyalarin olusumu, ruyalarda gorulenlerin esas sebepleri, bilincalti...
Artik ogle molasi vermenin vakti gelmisti. Ucunun de gozlerinde birer pembe lens varmiscasina herseyi mukemmel goruyorlardi. Kaydetmeden kapatilan dokumanlar da, istahla yemeye devam ettikleri profiterolu onlerinden kacirircasina alip goturen garson da, lafa dalip kacirilan otobusler de... Hepsi birer kahkaha sebebiydi. Hicbir sey morallerini bozmayi basaramiyordu.
O gece yatmadan, butun gun olanlar akillarindan gecti. Bir sunum hazirlamislardi nihayetinde ama cok eglenmislerdi. Hatta ilerleyen gunlerde, bu sunumun anisina, okulun asagisindaki parkta duran heykele "Freud" ismini takip, yaninda yoresinde defalarca fotograf cektireceklerini henuz bilmiyorlardi. Guzel bir gundu, bir o kadar yorucu. Yataga uzanir uzanmaz nasil "uyuyakalabildiklerini" bile farkedemediler.
***
Spor donusu evdeki rutin isleri tamamladi. Camasir, bulasik, biraz yapboz, biraz muzik... Omuzlarinda hissettigi hafif agri, tatli bir tebessume sebep oldu. Bedeni de yeterince yorulmustu, zihni kadar olmasa da. Yarin ne giyinecegine de karar verdikten sonra, artik "uyku"ya dogru yol alma vakti gelmisti. Gece lambasini acip kitap okumaya basladi. Simdi biraz da gozleri yormak lazimdi, "uykuya dalabilmek" icin. Fakat gozlerinin inadi tutmustu galiba bu aksam. Ki; saatin geceyarisini coktan gectigini farketti.
Freud ve fikirleri geldi aklina, o sunumu hazirladiklari gunler. Ne kadar da pembeydi hersey, uyuyakalabilmek ne kadar kolaydi. Freud'un ahi mi tutmustu acaba?! "Freud bahcesi" adini taktiklari parkta yaptiklari komiklikleri hatirlayip gulerken, telefonundan gelen mesaj sesiyle irkildi.
"Uyku tutmadi da aklima dustun. Nasilsin canim? Hatice'ye ulasamadim, sanirim uyumustur. Sizi cok ozledim. Sevgilerimle. Tuba"
***
Fotograf: Arzu Fatma Dogan
Moda, Kadikoy, Istanbul
31 Mart 2013
***
Fikret Kizilok-Uyku Kardesim
harika olmuş kesin devamı gelmeli :))
ReplyDeleteTesekkurler ;) to be continued...
DeleteÜniversite dostlukları ne güzel... o yıllara gittim okurken... Bu arada hoş geldin:)
ReplyDeleteHosbuldum!
Delete"Lise-universite-ve sonrasi" karisik bir uykulu hikaye oldu :)
Begendigine cok sevindim.