Monday, November 4, 2013

Yarim Saat


Kan ter icinde firladi yataktan. Bir hisimla saatini aldi eline, 8:45! Bir yandan hazirlanmaya calisiyor, bir yandan da icten ice kiziyordu kendine. Gunlerdir hayalini kurdugu seyahate kalkan tren 9:15'teydi ve nasil uyuyakalabilmisti? 5 bilemedin 10 dakika sonra caddeye atmisti kendini. Gordugu ilk arac ne olursa olsun durduracak ve istasyona goturmesini rica edecekti. Cok gecmeden sari bir taksi belirdi ufukta, eli havada taksiye dogru kosmaya basladi. Derhal istasyona surmesini soyledi, zaten delikanlinin halinden afallamis taksiciye. Bir yandan kolundaki saate bakip duruyor, bir yandan da "sabah trafigi" olarak tabir edilen bu kaosa lanetler okuyordu.
Zaman, lutfen gecmesindi. Sadece yarim saat. Hayatinda kim bilir kac tane "yarim saat" olmustu, amansizca akip giden. Fakat bu yarim saat, onun icin belki de en anlamli olaniydi. Bu en anlamli yarim saatin 28. dakikasiydi ki para ustunu beklemeksizin disari ativerdi kendini. Karsisina cikan herkesi elinin tersiyle savusturarak kosuyordu terminale dogru. Fakat dumani tuten trenden yola koyulduguna dair sesler yankilaniyordu tum gara. Karsilikli sallanan eller, artik coktan hareket vaktinin geldigini temsil ediyorlardi. Bazisi ayriliga dogru huzunle, bazisi da kavusma umuduyla sevincle. Karmakarisik bir uzuntu bulutu kusatmisti her yanini. Ne yapacagini bilemez vaziyette ilerlerken kosedeki bufeye dogru cevirdi yonunu. Camekandan sarkan bufe sahibine dogru seslendi, "bir yarim saat alabilir miyim?"

***

Ameliyathanenin sogugundan mi yoksa heyecandan mi kani cekilmisti, bilemedi. Son kez tutup bir opucuk kondurdu, sedyedeki esinin eline. Ikisinin de gozleri dolmustu. Yillarin hasreti nihayet son bulacakti. Onlarin evi de bebek kahkahalariyla senlenecekti. El sallayip dualar mirildanirken, esinin doktoru yanina yaklasti. "Lutfen endise etmeyin, sadece bir yarim saat sonra hem esinize hem de bebeginize kavusmus olacaksiniz". "Pekala" dedi demesine ya vakit bir turlu gecmek bilmiyordu. Volta atmak, vakti cabucak gecirmek isteyenlerin icadi degil miydi? Peki, oyleyse neden her dakika en az bir saat kivaminda yasaniyordu?! Galiba 6. dakikasiydi yarim saatin, soguk havanin yuzune carpmasiyla birlikte hastane kapisinda oldugunu idrak ettiginde. Az ilerde bir dilenci farketti. Kosar adim ilerleyip kolundaki saati cikardi, onune atti dilencinin. "Bunu al ve ne olursun vaktin daha hizli gecebilmesi icin dua et". Bir yandan saatin ederini anlamaya calisan dilenci, bir yandan da saskin saskin adama bakiyordu. Heralde delirdi diye aklindan gecirdi. Baba adayi, "Sadece bir yarim saat, lutfen" diye tekrarladi ve hastaneye dogru kosmaya basladi.

***

"Yuregi agzina gelmek" deyimini sıkca yasiyordu son bir yildir. Her maillerini kontrol edisinde mesela... Biliyordu bir gun "veda" basligi altinda birseylerin eline ulasacagini. Fakat, kacinilmaz olandan kacmak cogu zaman mumkun olmuyordu, adi ustunde ka-ci-nil-maz. Telefonundaki cevapsiz aramada ismine rastlayinca bir kez daha yuregi agzina gelmisti. Emindi, bunun pek hayra alamet olmayan bir cevapsiz arama oldugundan. Anlamasi uzun surmedi, evet gidiyordu. Hos, zaten coktan gitmis olan icin bir kez daha "gidiyordu" ifadesi kullanilabilir miydi ki? Bu sefer fiziksel olarak da gidiyordu, demek ki. Gozu ekranin sag alt kosesine kaydi, 16:30, son "yarim saat" kalmisti. Bir yandan yarim saat icinde neler yapilabilecegini aklindan gecirmeye basladi, bir yandan da eski guzel yarim saatleri. Konusabilse her bir dakika icin bir cumle kurabilir miydi? Muhtemelen. Fakat tek bir harf icin dahi yeterli gucu bulamadi. Musade etti, vaktin rutin ilerleyisine. Hayatinin en acimasiz ve hicbirseysiz gecen 30 dakikasiydi belki de. Sadece bundan sonraki tum yarim saatlerin hayirli olmasini dileyerek esyalarini toparladi. Eve varmak uzereydi, market siparislerini hatirladiginda. Hemen geri dondu, eksikleri bir sepete doldurdu. Para ustunu alirken kasiyerin gulumseyisiyle karsilasti. "Baska bir arzunuz?" Hic dusunmeden yanitladi: "Son bir yarim saat lutfen".


Jim Croce - Time in a bottle

No comments:

Post a Comment