Thursday, February 6, 2014

Bin Muhtesem Gunes





Nar Agaci'ndan sonra nispeten "hafif" birkac kitap okuyup bunyemi toparlamayi planlarken; kitapsever is arkadasim, adaşım bir sabah "Eminim cok seversin" diyerekten elime tutusturdu. Yazar ismini gorunce "Eyvah dedim, yeni uzuntuler geliyor olmali :)"

Bin Muhtesem Gunes, Khaled Hosseini'nin 2007'de yayimlanan 2. romani. Benim gibi sizler de daha evvel Ucurtma Avcisi'ni okudunuz ya da izledinizse dramin dozundan bahsetmeme gerek yok :) Ancak, iyi haber; sonunda gunes var.






Hikaye, Nana ve "harami"si Meryem'in yasadigi insanliktan uzak bir kulubede basliyor. Kaderlerine boyun egmis bir anne-kiz. Onlari cok seven Molla Feyzullah ve tanidiklari bir-iki kadin disinda, yanlarina tek ugrayan Celil'dir. Varlikli, sinemaci, is adami Celil. Meryem'in biyolojik babasi, yolunu gozledigi, hayattaki en onemli dayanagi, en sevdigi Celil. Onun ugramasi, yardim getirmesi de nedendir bilinmez. Merhamet mi, utanc mi, Allah korkusu mu...

Meryem Nana'nin tek tesellisi, Celil de Meryem'in. Tesellisini kaybettigi bir anda hayatina son verince Nana, Meryem Celil'in konagina aldiriliyor. Vaktiyle cok arzulamasina ragmen esiginden bile gecirilmedigi konaga. Fakat, herkesin ait oldugu bir yer vardir ve pek tabi Meryem bu konaga ait degildir. Dolayisiyla tez vakitte, hayirli(!) bir kismeti cikar ve Meryem apar topar, fikri sorulmaksizin evlendirilir. Ustelik Herat'tan oldukca uzaktaki Kabil'e tasinacaktir. Artik hayatinda yeni ve daha aci bir perde baslar, Rasit ile basrolleri paylastigi. Rasit, kendinden yasca cok buyuk, dul bir ayakkabicidir. Ve tahmin edilecegi uzere hizmet etmesi disinda Meryem'den tek beklentisi bir erkek evlattir. Tarihler 1970'leri gostermektedir.

Meryem ile Rasit'in evinde gayet keyifsiz, umutsuz ruzgarlar esmekteyken, mahalle komsulari ogretmen Hakim ile Fariba'nin aksine mutlu bir aileleri vardir. 2 erkek evlat sahibiyken, 1 de guzel kizlari dogmustur; Leyla. Artik 80'lere gelinmesiyle Sovyet etkisiyle beraber Afganistan karmasikliklara suruklenir. Fariba'nin ogullari da dahil, genc erkeklerin katilimiyla savas alevlenir. Herkes icin kotu, zor gunler baslamistir.

89 yilinda Sovyetler cekilmistir; ancak icinde Leyla'nin abilerinin de iclerinde bulundugu pek cok sehit verilmistir. Henuz bunun mutlulugu yasanmaksizin, bu sefer ic savaslar patlak vermistir ki; sanirim bir millet icin basedilmesi en guc sey de bu olmali. 

Savaslar, kayiplar bir yana; "insan" oldugu muddetce sevgiye, aska daima yer olmaliydi. Nitekim; romanin prenses karakteri Leyla ve cocukluk arkadasi, dostu Tarik arasindaki baglar iyice kuvvetlenecek ve cok guzel bir aska donusecektir. Fakat, 92 yilina gelindiginde artik Afganistan'da yasamak imkansiz hale gelmistir ve halk Pakistan, Iran basta olmak uzere, zorunlu goclere baslamistir. Tipki Tarik'in ailesinin de mecbur kaldigi gibi...

Hikayenin burdan sonrasi cok hazinlesiyor. Annesi-babasini da kaybettikten sonra kimsesiz kalan Leyla, Meryem ile Rasit'in evine tasinir. Rasit'in entrikalarindan ve gazabindan fazlasiyla nasibini alir. Artik Meryem aci cekme hususunda tek degildir. Hic ummadigi bir anda, beklenmedik bir sekilde hayatlarina giren Leyla'nin biricik yoldasi olacagini nerden bilebilirdi ki? Romanin anlatimi da "Leyla" ve "Meryem"in bakis acisindan olmak uzere bolumler sekline donusuyor. 

Buraya kadar oldukca spoiler verdim, bari sonu surpriz kalsin :) Anladiginiz uzere hikaye oldukca dramatik. Afganistan'in 70'lerden gunumuze kadar gecirmis oldugu tarihi ve sosyolojik surec cok guzel islenmis. Aslinda sadece Afganistan degil tum Dunya. Bazi seylere disardan seyirci kalmaktansa, bizzat olaylara maruz kalan insanlarin hayatlari uzerinden gozlemlemek, yorumlamak cok daha etkili. Khaled Hosseini'yi bu romaniyla beraber bir kez daha takdir ettim. Cunku; o tarihlerde baska ulkelerde bulunmalarina ragmen, olaylara yabanci kalmamis ve bunlari yazip yayinlamak suretiyle de vatandaslik gorevini en guzel bicimde yerine getirdigini dusunmekteyim. Kendisi aslinda doktordur. Fakat ilk kitabini yazdiktan 1,5 yil sonra meslegini birakmistir. Yazarligin yanisira, Birlesmis Milletler Multeciler Komisyon'unda iyi niyet elciligi yapmaktadir. 


***

ALINTILAR

"Sadece tek bir huner. O da: tahammul. Sabretmek. Katlanmak."
"Neye katlanmak, Nana?"
"Bak, bu konuda hic endisen olmasin," dedi Nana. "Katlanilacak sey bulmakta hic zorlanmayacaksin."
sh 21

O hafta Leyla, bir insanin cekebilecegi butun cilelerin arasinda, eli kolu bagli, oylece beklemekten daha agiri olmadigi sonucuna vardi.
sh 146

Canini kurtarmis olmanin bedeliyse, kimin kurtaramadigini merak etmenin istirabiydi.
sh 204

Oglan yorgun dusunceye, nihayet pes edinceye kadar bekledi, sonra disaridan gelen duzensiz, kararsiz ayak seslerini dinledi; ta ki sesler hafifleyene, tepelerde catirdayan top atesleri ve karninda, gozlerinde, kemiklerinde gumburdeyen yuregi sayilmazsa, sessizlik cokene kadar.
sh 217

Gideli yalnizca iki hafta olmasina karsin, iste baslamisti bile: Zaman o keskin hatli anilarin kenarlarini kemirmeye koyulmustu. Leyla bellegini sıkıstırdı. Ne demisti? Hangisini? Bu sorunun yanitini bilmek birdenbire canalici, yasamsal bir onem kazanmisti.
Gozlerini kapadi. Yogunlasti.
Zaman gectikce, yavas yavas, bu islemden usanacakti. Zihinden bulup cikarmak, tozunu almak, coktan olmus ani yeniden diriltmeye calismak giderek daha yorucu olacakti.
sh 219

"Cinliler, bir gun caysiz kalacagina uc gun ac kal, derler."
sh 292

"Oleli neredeyse yirmi yil oluyor," dedi Leyla Meryem'e. "Olmek bile yetmiyor mu?"
sh 330

Boylece, kuregi iyice, elinden gedigince yuksege kaldirdi; kuregin ucu, sirtina degene kadar.  Keskin kenari dikey gelecek bicimde cevirdi ve ayni anda, hayatinda ilk kez, kendi yasaminin akisina kendisinin karar verdigini ayrimsadi.
sh 413

Hep kuzeyi gosteren bir pusula ibresi gibi, bir erkegin suclayan parmagi da mutlaka bir kadini isaret eder. Her zaman, bunu aklindan cikarma, Meryem.
sh 429

Sonra, belleginin karanlik kivrimlarindan bir siirin, Babi'nin Kabil'e veda gazelininin iki dizesi yukseliyor:
"Bu kentin ne catisini aydinlatan aylari sayabilirsin,
Ne de duvarlarinin gerisine gizlenen bin muhtesem gunesi."
sh 461

"Uzuldum," diyor Leyla; butun Afgan oykulerinin nasil da hep olumle, kayiplarla, akil almaz acilarla bezendigine sasarak. Ama yine de, insanlarin ayakta kalmanin, hayata devam etmenin bir yolunu buldugunu goruyor. Kendi yasamini, basina gelen onca seyi dusunuyor ve kendisinin de nasil sag salim atlattigina, bu takside oturup bu adamin hikayesini dinledigine sasip kaliyor.
sh 465

Dizeler, Zaman'in en sevdigi sairin, Hafiz'in bir gazelinden:

Yusuf, Kenan iline donecek, birakin matemi,
Ahirlar gul bahcesine donecek, birakin matemi,
Bir tufan patlayip tum canlilari bogmaya kalkissa,
En guclu kasirgayi bile asacak
Nuh gibi bir kilavuzunuz var, birakin matemi.
sh 486


***

Saglam dram seviyesine sahiptir, bir kez daha belirtiyorum :) Fakat, hikayede bahsi gecen aileler vasitasiyla bir ulkenin ve bu ulke vasitasiyla da tum Dunya'nin o tarihlerde nelere maruz kaldigi cok guzel gozler onune serilmis. Okumak, yorumlamak, farkina varmak ve ibret almak lazim. Daha da onemlisi, yasadigimiz hayatlar icin sukur edebilmek...

Gunesiniz eksik olmasin ;)

2 comments: